BÖLÜM 42: TUHAF GÜN

14.7K 842 254
                                    

BEN GELDİM :D KUZULARIM VİZE HAFTAM. BANA ŞANS DİLEYİN. GEÇEN BÖLÜME YAPTIĞINIZ YORUMLAR İÇİN DE AYRICA TEŞEKKÜR EDER, CEVAPLAYAMADIĞIM İÇİN ÖZÜR DİLERİM.

KATİL UŞAK OLMAYABİLİR BU HAFTA GELMEYECEK. VİZELERDEN DOLAYI :( HAFTAYA YAZMAYA ÇALIŞACAĞIM. ANLAYIŞINIZA.

HİKAYEYİ OYLAMAYI/YORUMLAMAYI/ÖNERMEYİ/ BENİ WATTPAD'DE TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN.

ELCİNKC İTHAF SANA TATLIM. YAPTIĞIN ÇALIŞMA İÇİN TEKRAR TEŞEKKÜRLER.

OKUNMA SAYIMIZ 94.000 İ GEÇTİ. MİZAHTA . SIRALARA KADAR YÜKSELDİK. MÜTHİŞSİNİZ.

SEVİLİYORSUNUZ.

İYİ OKUMALAR.

Ö-PÜL-DÜ-NÜZ.

BU ARADA BU YAZDIKLARIMI KAÇ KİŞİ OKUYOR? MERAK ETTİM :D

BARIŞ'IN BAKIŞ AÇISINDAN;

Gecenin bir yarısı uykunun bana haram olduğunu iyice anladığım dakikada uzuvlarımı dahi zor gördüğüm kapkaranlık oda telefonumun açılan ekranıyla aydınlandı. Kimin aradığını görmem için yan dönüp ekrana bakmama gerek yoktu çünkü kim olduğunu biliyordum. Bunu bilmek bana olanları düşünmekten daha çok zarar veriyor, kalbim sıkışıyor, nefesim kesiliyordu. İçimdeki bu berbat hissin dinmesi için Allah'a yalvarırken telefonun ekranı söndü, oda karanlığa büründü.

Karanlık odada birazcık uyku belki unutmama yardım ümidiyle gözlerimi kapadığında bu sefer gözlerimi açmama neden olan telefonun titreşimi değil duyduğum, ilk başta anlamlandıramadığım sesti. Biri pencereme bir şey fırlatıyordu. Muhtemelen fırlatılan nesne bir taştı ve bunu kimin yaptığını neden yaptığını sorup cevaplandırmaya çalışınca kaşlarım istemsizce çatıldı. Bacaklarımı yataktan aşağı sarkıtıp sözde bir cesaret içten içe ufak bir ürkeklikle, gece yarısı pencereme taş fırlatan insanı görmek için pencereye yanaştım.

Sokağın ortasında dikiliyordu. . Durmaksızın dökülen yaşları sokak lambası altında parlıyor, bu yükseklikten seçmekte zorlandığım küçücük elleri aralıksız yüzüne kalkıp yaşları siliyordu. Yukarı kaldırdığı başı pencereme, hedefine bakıyordu. Eğilip bir başka taşı almaya yeltendiğinde dengesini kaybetti, düştü. Sarhoş muydu o? Gözlerim sanki bu uzaklıktan gerçeği görebilecekmiş gibi kocaman açıldı. Bunun gereksiz bir hareket olduğuna karar verdiğimde ise kapıyı açmış koridor boyunca yürüyordum.

Bahçeye çıktığımda yüzüme çarpan soğuk havayla titredim. Hava olması gerektiğinde de soğuktu ve ben aceleden üzerime ince bir hırka dahi almamıştım. Onun da üşüyebileceği aklıma geldiğinde hırka fikri aklımdan tamamen silindi, koşar adım ona gittim. Yukarıda gördüğüm gibi yerdeydi. Düştüğü yere oturmuş düşünce yere çarpıp kirlenen ellerini birbirine sürtüyordu. Düşmesiyle yere sürten elleri aşınmış, yaralanmış olabilirdi. Yere yanına diz çöktüm, küçüklükleriyle beni şaşkına uğratan ellerini koca avuçlarımın içine aldım.

Ellerinin biri tarafından kavranılmasıyla irkildi. Ellerini çekmek istese de başını kaldırıp beni gördüğünde duraksadı. Donakaldı.

"Geldin" dedi sadece. Ağzından çıkan bu şaşkın fısıltıya gözünden düşen bir damla yaş eşlik etti. Ellerimden birini ellerini tutmak için görevlendirip diğerini yanağına kaldırdım ve akan gözyaşını sertçe sildim.

"Sarhoş musun sen?" diye sordum sinirle. Neden sinirli olduğumu bile bilmiyordum oysaki. Sadece yanlış geliyordu. Evet. Tüm bu olanlar yanlıştı ve ben düzeltmek doğruyu bulmak için ne yapmalıyım bilmiyordum. Yanlışın nerede olduğunu bile bilmiyordum ki!

@FENOMENWhere stories live. Discover now