BÖLÜM 56: İSTANBUL PART 1

8.4K 630 95
                                    

BU BÖLÜMÜ YAZARKEN ÇOK ZORLANDIM. BU YÜZDEN HATTA PARTA BÖLDÜM. İŞİMDEN HİÇ MEMNUN DEĞİLİM UMARIM SİZ MEMNUN OLURSUNUZ. SANIRIM BİR ÇEŞİT TIKANMA DÖNEMİNDEYİM. HADİ HAYIRLISI.

OYLAMAYI/YORUMLAYI/ÖNERMEYİ/BENİ TAKİP ETMEYİ UNUTMAYINIZ. ÖPÜLDÜNÜZ.

İTHAF PİZZASEVERMESE55 'E :)  KUZUM AMMA GÜLDÜM :)

DENİZ'İN BAKIŞ AÇISINDAN;

Barış kapıyı açıp apartman boşluğunda geçmem için çekildiğinde yorgundum. Karanlık apartman dairesine girdiğimde kendimi yere atıp uzanmamak için zor tuttum. Uykuya olan ihtiyacım hiç olmadığı kadar baskındı. Gözlerimi açık tutmakta zorlanıyor, sendeliyordum.

Barış ışığı açıp odayı aydınlattığında gözlerim kamaştı. Koltuğun arkasından, köşeden küçük ponçik bir canlı hızlı adımlarla gelip önümüzde durdu, şebeklik yapmaya başladı. Oyuncak'ın bu tatlı halleri bile beni ayıltamazken yanımdaki duvara tutundum. Salonun girişinde duruyorduk.

"Pis amca!" dedi Barış. Eğilip sevilmek için can atan Oyuncak'ı kucakladı. Oyuncak başını Barış'a sürttü. Sanırım bu onun seni özledim deme yöntemiydi. "Yalnız mı bıraktı seni. Biz de güvenilir birine emanet ettik diye rahat rahat duruyoruz!"

"Kime emanet etmiştin?"

"Orkun'a" dedi. Seçiminin doğru olmadığını fark etmek onu sinirlendirmişti. "İlgilen dedik ama adam oğlumu yalnız bırakmış!"

"İşi çıkmıştır" Uzanıp koluna dokundum. "Orkun yapmaz öyle şey. Öylece bırakıp gitmez. Bir açıklaması vardır."

"Vardır illa ki vardır da... Neyse." Oyuncak'ı bir koluyla sağlama alıp yanağımı okşadı. "Gözlerin küçüldü iyice. Seni odama götüreyim de uyu."

"Hayır diyemeyeceğim" Başımı yanağımdaki eline yasladım. Gözlerimi kapasam anında uykuya dalıverecek gibiydim. Uyanıklık ile uyku arasındaki o ince çizginin görünmez hale gelmesi an meselesiydi. Bir anda güç kablosu çekilebilir ben kendimi dış dünyaya kapatabilirdim. "Uykum var."

"Hadi" dedi Barış. Oyuncak'a konuşuyordu. "Anneyi yatıralım." Oyuncak havladı. Barış'ın onu yere bırakması ile ezbere bildiği yolu koşarak ilerledi. Bir kapının önünde durup havalanıp ayaklarını kapıya dayadı. Barış'ın odası orasıydı. Şüphe yoktu.

Barış Oyuncak'ın hevesle girmeyi beklediği odanın kapısını açtı. İçerisi koridordan gelen ışıkla görünecek kadar aydınlandığından ışığı açma zahmetine girmedi. Elindeki çantaları kenara koydu ve "Ben çıkayım da sen üzerini değiştir." diye söyledi. Düşünceli davranışı karşısında gülümseyip onu bir öpücükle uğurladım. Üzerimi zaman kaybetmeden değiştirdiğimde onun aksine bir naziklik göstermeyip yatağa girdim. Gözlerim bir saniyeliğine istemsizce kapandı. Uyumuşum.

Uyandığımda bedenim Barış'ın sıcaklığı ile ısınmıştı. Sarılmıyorduk. Birbirimize çok yakın bir şekilde yüz yüze yan yana uzanıyorduk. Kafamın uykuya kanmasıyla dinç hissediyordum.

İlk işim yataktan kalkıp siyah perdeleri açıp odayı aydınlatmak oldu. Muhteşem İstanbul manzarası bana merhaba derken bu pencerenin önünde bir fotoğraf çekinmem gerektiğini aklıma not edip pencereye sırtımı çevirdim. Gece uykuya olan ihtiyacım yüzünden inceleyemediğim odaya şöyle bir göz gezdirdim. Pek bir detay yoktu. Yer yer konulmuş çerçeveler, asılmış tablolar haricinde sade siyah beyaz tonlarında bir odaydı.

Çerçevelere yaklaşıp onlara dokundum. İçleri aile, arkadaş fotoğrafları ile doluydu. Gülümsedim. Barış sevdiklerine önem veriyordu. Onları hayatının her yerinde sergiliyor, baş tacı olarak onları başköşelere koyuyordu.

@FENOMENWhere stories live. Discover now