BÖLÜM 36: AYŞECİK KRİZİ

16.2K 957 217
                                    

BEN GELDİM :) UMARIM İLK OKUL HAFTANIZ İYİ GEÇMİŞTİR. FENOMEN MİZAHTA 32. SIRALARA DEK YÜKSELDİ :) MÜKEMMELSİNİZ :)

HİKAYEYİ PAYLAŞMAYI/ YORUMLAMAYI/ ÖNERMEYİ/ OYLAMAYI/ BENİ WATTPAD'DE TAKİP ETMEYİ UNUTMAYIN :)

Ö-PÜL-DÜ-NÜZ :D

"Ba-barış? Doğru görüyorum değil mi ben?"

Deniz'in ağzından bu kelimeler döküldüğünde ekranda olup biteni görüp elindeki kahve dolu fincanları yere düşürmesinin üzerinden yaklaşık iki dakika geçmişti. Bu süre zarfında yaptığı yegâne şey tepkisiz, şaşkınlıktan irileşmiş gözleri ile olduğu yerde dikilip beni endişelendirmekti. Tepki vermesi iki dakika gibi yerine göre uzun sayılabilecek bir zaman alsa da ki bence iki dakika bu durum için oldukça fazlaydı, sonunda ağzından birkaç kelime duyabilmiş olmak beni rahatlatmış, derin bir nefes alıp vermemi sağlamıştı.

"Ekranda senin, benim ve Ayşe'nin fotoğrafı var ve onlar..." Bana doğru bir adım atacağı sırada ayağa fırlayıp ona durmasını söyledim. Ellerim sanki onca mesafeden ona dokunup hareket etmesini engelleyebilecekmiş gibi havaya kalktı.

"Dur! Yerde kırıklar var. Ayağına batacak." Uyarımı dikkate alıp olduğu yerde sabit kalan Deniz, başını eğdi ve şaşırtıcı bir şekilde bardakları elinden düşürdüğünü ya yeni fark etmişti ya da suratındaki ifadeyi ben yanlış algılamış, böyle yorumlamıştım. Deniz küçük bir kız çocuğunu andıran bir ifadeyle kırıklara bakarken ne yapacağını bilemeyen, saf bir haldeydi. Koltuğun etrafından dolaşıp yanına ilerlerken yüzündeki ifade değişmemiş başını kırıklardan kaldırmamıştı. Yanına vardığımı eğik başından dolayı bakış açısına giren elimle fark etmişti. Başını kaldırıp tutması için uzattığım elimi kavradı, onu kırıkların etrafından dolaştırıp yanıma çektim, kırıklardan uzaklaştırdım.

Deniz yanıma gelip gözlerimiz buluştuğunda ağzından çıkan ilk cümle "Annemleri aramalıyım." oldu. Ardından sözlerine devam ederken yüzünde endişenin bin bir tonu baş göstermiş bana duygular konusunda yeni ufuklar açmıştı. "Eğer gördülerse... Görmemeleri imkânsız zaten. Kim bilir ne düşünüyorlar."

"Bunun imkânsız ve saçmalığın daniskası olduğunu. Deniz sen buraya geleli bir ay oldu güzelim. Tanışalı da. Fotoğrafta gördükleri çocuk ,Ayşe, bir yaşında bir bebek. Bu da demek oluyor ki senin bu bebeğe sahip olabilmen için yaklaşık iki sene önce hamile kalman gerekiyor. Kusura bakma ama annen ile babanın, hele baban doktorken bunu fark edemeyecek kadar aptal olduklarını düşünmüyorum."

"Haklısın." dedi. Sonunda şaşkınlığını üzerinden atmayı becerebilmiş, zihni sağlıklı düşünme yetisini geri kazanmıştı. "Ama bebeğin kim olduğunu merak edecekler. Doğruyu söylemek zorundayız. Belki de başından beri yapmamız gereken buydu."

"Başından beri yapmamız gereken bu muydu? Bu konu hakkında bir yorumda bulunamayacağım lakin doğruyu söylemek zorunda olduğumuz kesin. Hele ki bizimkilere. Babam böyle bir şeye inanacak kadar akılsız olmadığı gibi ateş olmayan yerden duman çıkmayacağını da bilecek kadar zeki."

"Bu da ne demek şimdi?"

"Şu demek sevgilim. Babam Ayşe'nin bizim çocuğumuz olduğuna ihtimal dahi vermez ama o çocuğum kucağımızda olması ve bizim farklı bir mevkide, etrafımızda insanlar yokken bu fotoğrafı çekinmemiz onu işkillendirir. Konuyu deşer, keser biçer, amacına ulaşıp gerçeği öğrenmeden de bırakmaz. Sen unuttu zannedersin bakarsın bir iki ay sonra önüne koymuş. O yüzden gerçeği söylemeliyiz. Söylemek zorundayız."

"Barış..." dedi Deniz. Düşüncelere dalmıştı. "Babanı sevip sevmediğimden emin değilim. Yani ebeveynler sevilir ama ebeveynler bir şeylerin daima onlardan gizlendiği kişilerdir. Dedektif ruhlu olanlar tercihim değil."

@FENOMENWhere stories live. Discover now