Bölüm 39

15.2K 1K 166
                                    

Oy ve yorum, sizi seviyorum 😍😁

Ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemeden kaldım Özgür'ün kollarında. Kollarımı ona sıkıca sarıp bu şekilde, acısını hissettiğimi ona aktarmak istedim. Ne kadar başarılı oldum bilemiyorum tabi. Geri çekildiğimizde ikimizin de suratı olabildiğine asıktı ve benim başım çatlayacak gibi ağrıyordu. Özgür o kadar düşünme demesine rağmen öyle çok düşündüm ki... Yine. Özellikle bu son sözlerinden sonra.

''İsmi neydi? Yani eski sevgilinin...'' diye saçma bir soru sordum neden sonra. Bunu niye merak ettiğimi bilmiyorum bile. Sadece öğrenmek istedim. Belki de başka bir şey soramayacağımdan döküldü bu sözler ağzımdan.

''Eylül. Tamam, kapatıyoruz bu konuyu ve sessiz sinema oyunumuza dönüyoruz.''

Bu konuyu kapatamayacağımızı biliyorum. Bu öylesine bir ayrılık hikayesi değil ki. Bir şeyler kafamda oturmaya başladı. Özgür'ün Duru'ya karşı bu kadar iyi ve anlayışlı olması belki de kendisini kanıtlama isteğinden geliyordur. Tabi sadece Duru'ya karşı değil, tüm çocuklara karşı olağanüstü iyi. Ne söyleneceğini, nasıl davranılacağını o kadar iyi biliyor ki. Yine de benim Duru'yu yetiştirme tarzıma karışmasını hâlâ sevmiyorum. Ama sebebi ne olursa olsun, ister kendini kanıtlama ister başka bir şey, yiğidi öldürsek de hakkını yememek lazım. Özgür'den iyi bir baba olurmuş, olur. Eylül'ün aklı neredeydi ya da Özgür o zamanlar nasıl biriydi bilmiyorum ama bir şeyden eminim ki Özgür çocuğuna gayet iyi babalık yapardı.

''Defne?''

Özgür seslendiğinde kafamı kaldırıp ona döndüm. Yakalandım. Yine. Ne yapayım düşünmeden olmuyor.

Ben, düşünme demiştim diye kızmasını beklerken ''İyi misin? Başın mı ağrıyor?'' diye sordu Özgür. O söyleyince iki elimi başıma bastırdığımı fark ettim. Evet başım ağrıyor. Ama bunun dışarıdan fark edilebildiğini zannetmiyordum.

''Biraz ama önemli değil. Sen anlatıyordun en son.''

''Olmaz öyle. Otur sen masaj yapayım başına biraz. Evde ağrı kesici var mı?''

''Var da o kadar abartılacak bir şey değil Özgür. Biraz bekleyeyim geçmezse içerim.''

Zaten ağrının sebebi belli: stres. Bu yeni bir şey de değil üstelik. Sadece son anlattıkların ağır geldi. Bana sadece duymak ağır geldiyse Özgür neler yaşadı düşünmek bile istemiyorum. Kim bilir nasıl üzülmüş, kahretmiştir kendine...

Birden Özgür'ün yüzünü güldürme isteğiyle dolup taştım. Baş ağrısı falan önemini yitirdi. Bu adama benim için sabahtan beri uğraşıyor. Onun dışında birkaç gündür de bana acayip iyi davranıyor. O ukala halinden eser yok şimdi. Ha özlediğimden de değil, bu halini daha çok sevdim. O bu kadar çabalarken ben sessiz sessiz bir kenarda oturup bekleyecek değilim. Şimdi benim sıram.

''Özgür, hadi birlikte bir şeyler yapalım.''

''Yapalım Defne, yapıyoruz zaten'' dedi Özgür şaşkın bir ifadeyle. Coşkuma anlam veremedi tabi. O da haklı.

''Yapıyoruz da ben senin mutlu olacağın şeyler yapalım istiyorum. En çok ne yapmak hoşuna gider?''

Yüz ifadesi şaşkından düşünceliye oradan da mutluya dönüştü. Hatta mutludan ziyade muzip...

''Bana ahlaksız teklifler de mi bulunuyorsun yoksa bücür?'' dedi gülüp bana doğru yaklaşırken.

Zaten iyice oyuna çevirdik. Yaklaşıyoruz, uzaklaşıyoruz sonra yine yaklaşıyoruz. Biraz fazla yaklaşırsak ya sarılıyor ya öpüşüyoruz. Şimdi de yaklaşıyor beyefendi işte hem de bana bücür diyerek. Bir dakika ya! Bırak bücürü Defne! O az önce ne dedi?

Anne YarısıWhere stories live. Discover now