Bölüm 52

6.3K 377 16
                                    


Hayatın neler getireceği hiç belli olmuyor. Geçen sene bu zamanlar Duru'yla anne kız yaşayıp gidiyorduk. O zamandan bu zamana çok iniş çıkışlar oldu hayatımda. Keşke yaşanmasaydı demiyorum. Çünkü her şey farklı bir renk getirdi hayatıma. Öyle ki neredeyse Olcay'ın hayatımıza girmesine bile şükredecek hâle geldim. Neredeyse diyorum. O kadar da değil.

Özgür'le birlikte avukat arkadaşıyla konuşmaya gelmiştik. Maalesef haberler iyi değil. Çocuğun velayetinin anne ya da babaya verilmesi uygunmuş. Teyzeye verilmesi gibi bir durum hukuken mümkün değilmiş ilk etapta. Eğer anne ya da babanın bakamadığı kanıtlarsa velayet düşüyormuş. O zaman da vasi atanıyormuş çocuğa. Ben anca o şekilde Duru'yu yanıma alabiliyorum yani. Olcay haklıymış. Onunla evlenmeliydim demiyorum bunu düşünmek tüylerimi ürpertiyor. Ama Duru'yu ona bırakmak da istemiyorum.
Avukatın tavsiyesi kendi aramızda uzlaşmaya varmamız oldu. Olcay da tam uzlaşılacak adam ya zaten.

"Kendini karartma bu kadar. Testi kırılmadan dövme kimseyi."

Özgür'ün ettiği lafla ona dönüp her zamanki öldürücü bakışlarımdan attım.

"Ne diyorsun Özgür ya? Şimdi testiyi kafanda kırıp üstüne de seni döveceğim."

Özgür tabi ki bu tehditime yalnızca güldü.
"Benim hırçın bücürüm büyümüş de beni mi dövecekmiş?"

Normalde gülümseyeceğim cümleye şimdi gözlerim doldu.
"Benim bücürüm ne olacak Özgür? Ben ayrılmak istemiyorum Duru'dan," diye koyverdim kendimi. Zaten avukatın yanından ayrıldığımızdan beri zor tutuyordum. Arabaya varmadan ağlamaya başladım.

Özgür koluma girip arabaya kadar ilerletti beni. Kapımı açıp oturmamı da bekledi. Kendi yerine geçtiğinde ben hâlâ iç ceke çeke ağlıyordum.

"Defne üzgünüm ama şu saatten sonra tek yapabileceğimiz Olcay'la konuşmak. Derdi neyse öğrenelim, ona göre davranalım. Biliyorum onun mantıksız bir insan olduğunu söyleyen benim. Daha önce sana evlenme teklif etmek gibi bir densizlik de yaptı. Yine de biz şansımızı deneyelim. İnsafa gelmeyeceğine emin olsam da belki bir ortak yol buluruz ha? Hemen sıkma canını. Bak Melisa yanımızda, Duru da her zaman olacak inşallah."
"İnşallah," diyebildim yalnızca. Melisa konusunda neyse ki sorun çıkmadı. Zaten yavrumun kimi kimsesi yok ki nasıl sorun çıksın. Anne diye bildiği kadın öldü, biyolojik annesi psikolojik rahatsızlık sebebiyle bir klinikte. Neyse ki Özgür'ün yaptırdığı test pozitif çıktı da babası olduğunu kanıtlayıp kolayca yanına aldı küçüğümü. Tek yapmamız gereken mahkemeye başvurup velayetini resmî olarak da üzerine almak. Bunun için de avukatla konuştuk zaten. O konuda bir sıkıntı çıkacak gibi görünmüyor. Ama Duru...
Ne yapacağım ben?
Durum sadece ablamın kızını bana bırakması kadar basit değil. Zaten hiçbir zaman öyle olmamıştı ama şimdi aklıma sürekli ablam da geliyor. Ne yapacağımı bilemiyorum. Özgür haklı. Ne olursa olsun Olcay'la konuşmalıyız. En azından kedicik için denemem lazım bunu. Hemen yenilgiyi kabul edersem nasıl bir anne olurum ben?

"Tamam Özgür. Sen haklısın," dedim eve yaklaşırken.
"Olcay'ı arayıp bir yerlerde buluşma teklif edelim. Sonra da adam akıllı konuşalım. Hatta Koray'ı da çağırabiliriz."

Özgür arabayı park ettikten sonra bana dönüp gülümseyerek "Doğru karar," dedi.
Ardından eve doğru ilerledik.

Kuzucuklarımız evde bizi bekliyordu. Evleneli birkaç gün oldu ve henüz Özgür'le baş başa zaman geçirme fırsatımız olmadı. Gece de birlikte yatma gibi bir girişimi oldu Özgür'ün. Evliyiz sonuçta o kadarına bir itirazım yoktu işleri biraz ağırdan almaya çalışsam da. Fakat Melisa ve Duru tarafından baltalandı bu girişimi.
Melisa'nın bir suçu yok aslında. Bebeğim hâlâ başına gelenleri atlatmaya çalışıyor. Gündüz çok iyi de geceleri kabus görebiliyor. Biz de aramıza aldık bebeğimi. Tabi benim kuzucum da biraz kıskandı bu durumu. Bi baktık ki 4 kişi bir yatakta yatıyoruz.
Neyse yatak zaten büyüktü. Sığma sorunu yaşamadık.

İçeri girdiğimiz an kızlar üstümüze doğru koştular.

"Anne biliyor musun ben Melisa'ya renkleri öğrettim İngilizce," diye ilk söze giren kediciğim oldu.
"Öyle mi aferin size. Hadi sayın bakalım," diye onları dinliyordum ki telefonum çaldı.
Bu ara telefon her çaldığında olduğu gibi korkarak baktım. Babamdı.
Çocukları Özgür'e bırakıp yatak odasına geçtim.
"Efendim baba?"
"Defne, avukat ne dedi kızım?"
Ha bu arada babamda acayip bir ilgi gelişti Duru'ya karşı. Kaybetme korkusuyla anladı değerini. Tabi aklınızda tonton bir dede modeli canlanmasın hemen. O kadar hızlı gelişmiyor olaylar. Daha az kaş çatıyor, daha çok ilgilenmeye çalışıyor diyelim. Annemde dahi gelişme var. Depresyondan bir anda çıktı demeyi çok isterdim ama maalesef. Daha iyiye gidiyor diyelim. Doktor kontrolünde ilaçlarını azalttı. Biraz daha iyi hissediyor. Onun suratını her zaman donuk görmemek hepimize de iyi geliyor. Hayatımda kocaman bir zorluk varken ki hâlâ asabilecek miyiz bilmiyorum, en azından bu küçük şeylerle mutlu olmaya çalışıyorum. Sürekli Olcay, Duru'yu alacak mı diye düşünürsem kafayı yerim çünkü.

"Maalesef iyi şeyler söylemedi baba. Olumsuz konuştu. Teyzeye velayet verilmesi söz konusu değilmiş. Bizim durumumuz biraz olağandışı ama yine de olmuyor yani. Babası yaşıyor sonuçta. Direkt velayet ona verilirmiş," diye başlayıp avukatın verdiği detayları anlattım.

"Zamanında evlat edinseymişiz keşke Duru'yu." dedi babam. "Hâlâ Demet'in üstüne görünüyor. Ya da direkt kendi nüfusuma kaydetseymişim böyle olmazdı."

Ne bilelim. Her şey de o kadar hızlı gelişti ki. Ben bilseydim Olcay'la hiç konuşur muydum acaba. Sanmıyorum. En azından bütün yasal sorumlulukları halledip sonra hayatımıza sokardım.

"Yapacak bir şey yok baba. Bilemezdik böyle olacağını."
"O da doğru Defne. Kızım, beni yanlış anlama da şimdi boşuna mı evlenmiş oldun sen?"

Hiç yanlış anlamadım teşekkürler.
Aslında adamın böyle düşünmesi de normal. Baya baya Duru için evleniyoruz dedik. Hatta onun için evlendik işte. Sevgililik başka bir şey. İlişkimiz o yöne evrilirdi ama evlilik... Bu kadar kısa olması imkansızdı.

"Tabi ki boşuna evlenmedim baba. Sadece biraz hızlı gelişmiş oldu diyebiliriz. Hem Melisa'yı biliyorsun. Onun için de iyi oldu."
"Evet de zaten babasına veriyorlar velayeti diyorsun. Özgür'ün sana ihtiyacı yokmuş ki. Hiç konuştunuz mu bu evlilik olayını? Kızım sonra üzülmeni istemiyorum. Özgür'le oturup konuşun bu konuyu."

Teşekkürler baba ya hiç üzmedin.

"Tamam baba bir şey diyor musun? Kapatıyorum."

"Yarın Olcay'ın anne-babasını bize çaya davet edeceğiz. Annenle olumsuz olursa ne yaparız diye konuşmuştuk da. Bir de Olcay'ın ailesiyle konuşalım bakalım. Bir orta yol bulmaya çalışalım."
"İyi fikir. Biz de Olcay'la uzlaşmaya çalışacağız. Onlar zaten Bursa'da baba. E Olcay bu ülkede bile değildi biliyorsun. Bunları mutlaka söyleyin. Hadi kapattım beni çağırıyorlar."
Dedim ve kapadım. Babamın zaten görüşürüz deme adeti olmadığı için yadırgamamıştır.
Beni çağıran yok tabi de babam sağ olsun geldi gelenler. Benim aklımda hiç Özgür acaba hâlâ evli kalmak ister mi diye bir şey geçmemişti. Şimdi bi de bunu düşünüyorum. Fikri değişmiş midir acaba ya? Hayır, doğru düzgün evli hayatı da yaşatmıyorum ki adama. Çocuğuyla bile doğru dürüst ilgilenemedi benim derdime koşmaktan.
Biz bi konuşsak iyi olacak.
-

Anne YarısıWhere stories live. Discover now