Kayıp Zaman#2

4.4K 360 1K
                                    

Kırmızı, sarı; ikisinin karıştığı yerde hafif bir mavilik. Maviliğin altında sarının en açık tonu ve tüm renklere hakimiyet kuran kızıl yalım harlayarak dans ediyordu. Dipten gelen beyazi sarı üst noktalara tırmanışa geçerken kızıl üstünlüğü ele alıp lider benim diyordu. İri, güçlü olduğu belli olan kemikli el, tuttuğu meşe odununu birbirleriyle yarış halinde olan renklerin tam ortasına attı. Başlangıçta ayrı olan, yukarı tırmandıkça birbirine karışan renkli alevler odunun aralarına atılmasıyla ayrıştılar. Ama onlar yenilgiyi kabul edecek kadar korkak değillerdi. Kırmızı, sarı, mavi ve kral kızıl; hepsi el ele tutuşup aralarına giren odunu sarıp sarmaladılar. Rengarenk alevler yeni gelen yakıtla daha bir güçlendi.

Tüm renkler bitiş noktasında kızıla karışırken kızıl, önünde oturup onu seyreden korkak gözlerde yansıyordu. Siyah göz bebeklerinin içinde oynaşan kızıl yalımlar onun yanında oturan adama huzur veriyordu. Çıtır çıtır yanan meşe odununun odaya saldığı değişik, buruk koku adamın düşüncelerini yoğuruyor, onları bir yola sokmaya çalışıyordu. Başarılı olacağının kanıtı yoktu elbette. Ateşin çok da umurunda değildi ikilinin içine düştükleri fikir ayrılığı. O sadece yanmak ve ısıtmakla mükellefti. Gri gözlü adamın ısınmaya ihtiyacı yoktu. Onun kendi vücut ısısı yetiyordu. Siyah gözlü adam gözlerine uyum sağlayan baştan ayağa siyahlar giyinmişti. Kirpiğini dahi kırpmadan ateşin muhteşem dansını izliyor, korkusunu ruhunun en derinlerinde saklamaya çalışıyordu. Korkuyordu yanmaktan, ateşin o muhteşem dansına eşlik etmekten.

Odunu ateşe hediye eden el hafifçe kıpırdadı. Ayrı durduğu sol ele merhaba diyerek geldi, üstüne kondu. Eller birleşip dizlerin üstündeki yerini alırken ellerin sahibi dakikalardır konuşmamaktan boğazına düğümlenen yumruyu yutarak boğazını temizledi. Siyah adam onun bu hareketini konuşacağına yordu, gözlerini ateşten çekip gri adama baktı. Gri adam derin bir nefes alıp ateşin toplamasına yardım ettiği düşünce öbeklerini dilinden döktü.

"Senin bu yaptığın doğru değil Karahi. Sen yasakları, kuralları hiçe sayarak insan sınırlarına girmek istiyorsun ki girmişsin bile. Sana bu konuda destek vermem. "

Karahi dik tuttuğu başını sola doğru yatırıp gözlerini kısarak inceledi gri adamın yüzünü. Ciddi olduğunu anlamak için bu kadar dikkat bile fazlaydı. Bir saniye bakan biri bile grinin ciddiyetini anlardı. Gri gözlerine uyum sağlamaya başlayan kırlaşmış saçları oldukça uzamış, ensesinden aşağı dökülmüştü. Kulaklarını kapatan saçlar gözlerini açıkta bırakarak yana doğru taranıp atılmıştı. Yüzünde oluşan derin çizgiler grinin yaşlı olduğunu kanıtlıyordu. Kaç yıldır alfalık yapıyordu? Karahi istem dışı kendini bunu düşünürken yakaladı. Ne önemi vardı ki? Karahi bildi bileli Bozkurt alfaydı. Tıpkı Karahi'nin beş yüz yıldır klan lideri olması gibi. Kıstığı gözlerinin arasından Bozkurt'un gözlerindeki kendi yansımasına baktı.

Briyantinlenmiş siyah saçları arkaya doğru taranmıştı. Kulaklarından başlayan faulleri sakalına dek uzanıyordu. Yaşlanan Bozkurt'un aksine o hala ilk başa geçtiği gibi gencecik duruyordu. Ateş ikilinin gerginliğinden sıkılıp son atılan odunu çatlatarak ikilinin tam ortasına bir parça savurdu. Önüne düşen köz parçası Karahi ‘ye başa geçmek için savaştığı liderini hatırlattı. Onun başını gövdesinden ayırıp şöminede yanan ateşin on misli büyüklükteki ateşe atıp yakmıştı.
Bozkurt önlerine düşen köz parçasını oturdukları postları yakmadan eliyle tutup hızlı bir şekilde ateşe geri iade etti. Karahi suskunluğunu bozmaya karar vererek dudaklarını araladı.

"Biz insanların kanlarıyla beslenen bir ırkız. Siz; sen ve Balaya bizi aç bırakarak öldürmeye mi çalışıyorsunuz? "

Derin sesi genzinden hırıltıya benzer bir tınıda Bozkurt'un kulaklarına ulaştı. Bozkurt saçı gibi grileşmiş kaşlarını çattı.

Kayıp Ruhlar OrmanıWhere stories live. Discover now