Siyah adam

2K 243 513
                                    


Yapraklar;
U

sul usul oynaşan, hafif meltemin etkisiyle sağa sola sallanıp birbirlerine tatlı dokunuşlar yapan. Çoğunluğu çam ağaçlarından oluşan uçsuz bucaksız orman. Rüzgâra ve zamana karşı gelememiş, ihtiyarlayıp yere dökülen sararmış, kurumuş çam iğneleri döşek misali toprağı kapatıp üstüne basan ayakların baskısıyla hışır hışır sesler çıkarıyordu. Ağaçtan ağaca yabancının ayak seslerini duyup sıçrayan sincaplar. Dalların koyu gölgesine saklanıp geceyi bekleyen baykuşlar. Bol mevcutta bulunan serçelerin yanı sıra nadir bulunan hüthüt kuşları. Envai çeşit bitki örtüsünü, sayısız hayvan türünü barındıran yabani ev; orman.

Güneşin bile geçecek yer bulamayacağı kadar dallarla kapatılmış yuva. Aslı hayranlıkla adım adım ormanı arşınlıyordu. Gökkurt ve dedesini görmemişti. Kasabaya gittiklerine dair oluşan düşüncesinde haklı olduğunu düşünüyordu.
Her adım atışında saklanan hayvanların çıtırtısını duyuyordu. Orman tüm yaşamını geçirdiği şehre göre ne kadar sessizdi. Kokusu da çok değişikti mesela. Envai çeşit bitkinin esen meltemle birlikte burnunu gıdıklayan ıtırlı kokusu tanıdığı tüm kokulardan güzeldi. Özellikle bir koku diğerlerinden sıyrılıp kendini fark ettiriyordu. Kendi ayak sesleri kulağına değiyor ve korkunç bir gürültü çıkarıyormuş gibi hissettiriyordu. Oysaki ne kadar huzurluydu orman. İçinde gezerek ve kurumuş yaprakları çiğneyerek huzurunu bozuyor olabilir miydi?

Merak ve hayranlıkla adımlarını yavaş atmaya özen göstererek gözleri etrafta yürümeye devam etti. Attığı bir adımla ayağının dibinde beliren hareketlilik ufak yollu bir çığlığı beraberinde getirirken ağaçlara tünemiş kuşlar ortalığı vaveylaya vererek kaçıştı. Aslı yüzlerce kuşun aynı anda havalanmasını izledi. Gökyüzüne doğru açılan kanatlar güneşin huzmeleriyle parlıyordu. Her şey ne kadar güzeldi. Bu orman ne kadar güzeldi.

Dedenin burada yaşamak istemesine şaşmamalıydı. Cennetten bir köşe gibiydi. Her gördüğü şey yeniydi, farklıydı. Zaman kavramını yitirmiş, keşfe çıkan bir kaşifin heyecan ve merakıyla izliyordu ormanı. Kuşların, çıtırtıların, sincapların kemirme seslerini es geçiren bir ses kulaklarına dolmasa akşam olmaya yüz tuttuğunu fark etmeyecekti bile. Karnı acıktığını haykırarak gurulduyordu. Ellerini beline koyarak derin bir nefes aldı. Geri dönüş zamanı gelmişti. Son kez ormanın dört bir yanına bakıp arkasını dönerken gözüne ilişen parıltı tüm dikkatini kendisine çekti. Orda, ağaçların arasında bembeyaz bir parlak ışık vardı. Işık demeti gibi değildi parıltı. Onlarca ağacın arasını dolduran kocaman bir ışık küresiydi adeta. Ağaçlar ışığı tutuyor, dışarı salmıyordu.

O an açlığını unuttu, akşam olmak üzere olduğunu unuttu, ormanın tüm güzellikleri bu ışığın yanında değersizleşti. Ayakları mıknatısla çekiliyormuş gibi ışığa doğru yürümeye başladı. Her attığı adımla ışık daha bir parıldıyor, görkemine görkem katıyordu. Her attığı adım çevresindeki diğer şeyleri algı dışı bırakıyordu. Her attığı adım kalbine heyecanla kan pompalatıyor, dünyanın en büyük sırrını çözecekmiş gibi hissediyordu ve artık burun burunaydı. Gözleri ışıktan başka her şeye kör olmuştu. Ormanın çığlıklarını duymuyordu. Esmeye başlayan şiddetli rüzgarın söylediklerini anlayamayacak kadar bilgisizdi.

Sakın! Git buradan insanoğlu, dokunma ona! "

Rüzgâr hükmünü çok uzun zaman önce kaybetmişti. Uleyf'ten sonra biri daha çıkmamıştı dilini anlayacak. Sözünü dinletmek için genelde eser, vurur, yıkardı.
Esti, vurdu, yıktı.

Hiç biri Aslı'ya ulaşmadı. O, çoktan ışığın davetine kapılmış, ışığa pervane olan kelebek gibi ona doğru gidiyordu. Önce elini uzattı ışığın içine, ardından tüm bedenini ışığa gömecek adımı attı. Bembeyaz bir boşluk uzanıyordu etrafında. Yer, gök, toprak, ağaç, kuşlar; her şey hükmünü yitirmiş beyaz ışığa hapsolmuştu. Ya da hiç biri zaten yoktu da var olan sadece ışık mıydı? Düşünce yetisini kaybediyordu. Işık sanki ona şimdiye dek vadedilmeyeni veriyordu. İçinde tarifi imkansız bir boşluk ve boş vermişlik türüyor, büyüyor, zihin odacıklarında çığlıklar atan anıları siliyordu. Sahi Aslı ne için gelmişti buraya? Bir ses işitti beyninin sol yanında, aynı anda gözlerinin önünde siyah adam belirdi. Aslı başını sol omzuna doğru eğip gözlerini kısarak baktı siyah adama. Zihnindeki ses bir kez daha seslendi.

Kayıp Ruhlar OrmanıOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz