Hükümran

778 130 313
                                    


"Firkatler, onlar... Onlar burada! "

Karahi sızlayan ruhundan dökülen sözcüklerin ardından kendinden geçip Uleyf'in kollarında bayıldı. Uleyf kucağına çektiği yarısı kül olmuş Karahi'ye karışık duygularla bakıyor, ne hissedeceğini, ne yapması gerektiğini bilmiyordu.
Onun bu hâle gelmesinde kendi payı da yadsınamayacak kadar çoktu.

Evet, Karahi kötü biriydi. Peki ya ben? Diye düşündü. Kim yeterince iyi olabilirdi ki? Uleyf ruhunda yer edinmeye başlayan merhamet duygusuna artık izin vermeye karar verdi. Karahi ile binlerce yıllık süren yaşamları boyunca, aslında Karahi'nin de korkularının olduğunu, insani duygularının her ne kadar o inkâr etse de var olduğunu öğrenmişti. Nefret de bir duygu değil miydi sonuçta?

Uleyf kollarında tuttuğu kara ruhu incitmeden yere bıraktı. Yüzünü gökyüzüne çevirip başını omzuna yasladı.

"Yağ yağmur, yağ ve önümde yatan şu ruha şifa ol! "

Önce damla damla yağmaya başladı yağmur. Derken hızlanarak Karahi'yi içinde hapsetti. Öyle güzel ve usul yağıyordu ki yağmur, kurtlar huşu ile izliyordu. Karahi'nin bedenine değen her yağmur damlası yavaş yavaş iyileştiriyor, eksik kalan, yanıp kül olmuş uzuvlarını yeniliyordu.
Nihayet Karahi çektiği acı dinince gözlerini açtı ve işini bitiren yağmur başladığı gibi azalarak dindi.

Yavaşça yerinden doğruldu Karahi. Bedenine baktı, sonra Uleyf'e çevirdi gözlerini.

"Yardımına ihtiyacımız var. Sen, siz olmadan onları yenmek mümkün değil. "

"Uleyf omzunda bir el hissettiği anda Karahi'nin yüzü de Uleyf'in arkasına kaydı. Uleyf başını çevirerek omzuna dokunan kişiye baktığında bu kişinin Balaya olduğunu gördü.

"Onu bu hâle getiren yaratık nasıl bir şey? "

Balaya'nın sorusu Karahi'ye değil, oğlunaydı.

"Firkatler, onlar cehennemde yaşayan bir tür ruh yiyici. Buraya gelebilmeleri için emri altında oldukları iblisin geçit açması gerekli. " Balaya'ya cevap verir vermez Karahi'ye döndü ve, "İblis bu geçidi nasıl açtı Karahi? Siz ne yaptınız da iblis geçidi açabildi? "

Karahi yüzünü her ikisine de çevirdi. Gözlerinin takıldığı orman şiddetli kasırganın altında inim inim inliyordu. Kara ağaçlar yapraklarını çırpmış, dalları kırılmış, ordan oraya savrulan saman tanecikleri gibi görünüyordu.

"Bilmiyorum ama sanırım annenin ve benim birlikte yaptığımız bir şey buna neden oldu. Biz, biz sadece Bilgin'i geri getirmek istemiştik. Lâkin gelen bu yaratıklar oldu. İblis anneni kandırmış olmalı. "

Uleyf içinden kocaman bir parçanın kopup yokluğa karıştığını hissetti. Şimdi anlıyordu; annesinin tek amacı kız kardeşini geri getirmekti. Balaya ise Karahi'nin ağzından dökülen sözcüklerle mıh gibi çakılı kalmıştı. Ne yani Kayram yaşıyor muydu? Hem de bu kötü ruhların yanında.

"Uleyf! "

Dedi sadece. Ağzından çıkan tek kelime, içinde onlarca soru barındırıyordu. Uleyf babasına annesinden bahsetmeyi unuttuğunu, ya da bahsetmek istemediğini hatırlayarak, geç de olsa kırılan potu farketti. Şimdi babasına hesap vermesi gerekiyordu ama önceliği annesinin nerede olduğunu öğrenmekti.
Babasını duymamış gibi, "Annem nerde Karahi? Bana Onun iyi olduğunu söyle! "

Karahi yalan söyleyebilir, kem küm edebilirdi lâkin artık içinde bir şeyler değişmişti. İnsani duyguların ruhunda kıpırdanmaya başladığını hissedebiliyordu. Buna neyin sebep olduğunu bilmese de bu duyguları yeniden hissetmek, var olduklarını hatırlamak iyi geliyordu.

Kayıp Ruhlar OrmanıWhere stories live. Discover now