Doğması İmkansız Olan

679 130 210
                                    

Kahin Uleyf'in ardından gözyaşı dökmedi . Ne ağladı,ne de sızladı. "Gitmesi gerekti, gitti." dedi.
Melek olmasa ölecek olmasının bilincindeydi ama herşeyi bilen Karahi'nin neden Ona izin verdiğini ise hâlâ düşünüyordu. Karahi sadece Melek'i görmek için ağaç eve geliyor, Onun iyi olduğunu görüp geri gidiyordu. Kahin ile konuşmamaya yemin etmiş gibi o geceden sonra tek kelime etmemişti.

Kahin Melek'e bakıyor, doğumun gerçekleşeceği günü iple çekiyordu. Yedi aylık olmuştu bebek. İki ay kaldığını hesaplıyor, her giden günü hesaptan düşüyordu.

Uleyf'in gittiği ikinci günün sabahı Melek acıyla inleyerek uyandı. Kahin panik ve korku içinde ne yapacağını şaşırmışken Melek elini karnına bastırmış çığlıklar atıyordu. Olabilir miydi? Beklediği gün sandığından erken gelmişti. Bu kesinlikle doğum sancısıydı. Doğması imkansız olan doğmaya hazırdı.

Kahin sevinçle ağaç evin merdivenlerini hızla inip Karahi'yi buldu ve haberi verdi.

"Doğum başladı efendim. "  Karahi heyecanla ağaç eve süzülüp geldiğinde Melek terlemiş, acıyla kıvranıyordu. Onun yanına gelip çalı süpürgesine benzeyen eliyle alnındaki terleri sildi. Boğuk sesiyle, "Şştt, geçecek, sakin ol." dedi.

Kahin kadın olmanın verdiği iç güdü ve daha önce çocuk doğurmanın verdiği tecrübeyle işe koyuldu. Saatler geçiyor, bebek bir türlü doğmuyordu. Melek'in gücü tükenme raddesine gelmişti. Kâhin artık korkmaya başlamıştı. Ya bebek ölürse? Karahi'ye bundan bahsetmesi gerekiyordu. Olur da bebek ölü doğarsa bebekle birlikte Kahin de ölürdü.

"Efendim, bebek biraz daha orada kalırsa ölebilir. "

Karahi boş yüzüyle Kahin'e bakıyordu. Ne gözleri belliydi, ne de yüzü. Simsiyah boşluğa ev sahipliği yapan yüzden, " Ne yapmak gerek? " diyen sesi duyuldu. Kâhin, "Sezeryan yapılabilir ama bunu ben yapamam. Doktor gerekiyor, hastane gerekiyor. "

Karahi anlamadığı şeylerden bahseden Kahin'i, "Sezeryan ne demek? " diye cevapladı. Kâhin Karahi'nin bu dönemde gelişen teknolojiden haberinin olmadığını hatırlamıştı.

"Yani annenin karnını kesip açarak bebeği çıkarıyorlar. "

Karahi acayip bir ses çıkardı. Kahin bu sesin ne olduğunu anlamaya çalışırken farketti ki o gülüyordu. Neye güldüğünü merak etti.

"Bundan kolay ne var Kâhin? Kes karnını ve çıkar bebeği. "

Kahin dehşete düşmüştü. Böyle bir yaratığı serbest bıraktığını düşününce içinde küçücük bir pişmanlık tohumu yeşerdi.

"Ama efendim, Melek ölür o zaman. Doktorlar ilaç veriyor, yarayı iyileştiriyorlar. Ben yapamam bunu. "

Karahi yine o acayip sesiyle güldü.

"Melek kimin umurunda Kâhin? Bebek kurtulsun yeter."

Kâhin daha fazla buna katlanamayacaktı. Bir insanı diri diri keserek öldürmek yapabileceği bir şey değildi. "Ben yapamam Karahi, yapacak başka birini bul. " deyip resti çektiğinde Karahi bir hışım kolundan tutup, "Bilgin'i kurtarmak senin için fazla önemli değil anlaşılan. Peki, ben hallederim ama Bilgin'i nasıl kurtaracağımızı bilen sensin. Bebeği ben çıkarırım. "

Kâhin dehşete düşmüş, konuşmaya gücü yetmezken Karahi yerde kıvranarak yatan Melek'in boynuna elini koyup, boş yüzünü kulağına yaklaştırdı. Karahi'nin ağzından anlaşılmaz sözcükler firar ederken Melek'in hareketleri yavaş yavaş kesildi. En sonunda tamamen hareketsiz kaldığında Kâhin'e dönüp, "Nerden kesilecek? " diye sordu. Kâhin, gözlerinden buruşuk yüzüne akan gözyaşlarını silerek Melek'in karnını açtı. Bir yandan hıçkıra hıçkıra ağlıyor, kendine lanetler okuyor, neyi niçin yaptığını sorguluyordu.

Kayıp Ruhlar OrmanıWhere stories live. Discover now