Yağmur Adam

1.1K 169 609
                                    


Gündüzün aydınlığı akşama kavuşurken yeryüzüne ilk şimşek çaktı. Bir yıldırım dallarını ve yapraklarını kaybetmiş ıssız ağaca düştü. Yıldırımın şiddetine dayanamayan ıssız, kararmış ağaç ortadan ikiye ayrıldı. Çatırtısı rüzgarın şiddetli nağmelerine karışıp yok olurken ellerinde cenaze torbasıyla olabildiğince hızlı, araçlarına ulaşmaya çalışan ekibin içlerine işleyen korku had safhadaydı.

Ayakları kara küllere bulanmış, düşen birkaç damla yağmurla çamurlaşmıştı. Arkalarına bakmaya gerek duymadan içlerinde korku, zihinlerinde soru işareti, duyulan yıldırım sesleri ve ara ara çakan şimşekler eşliğinde araçlarına ulaştılar.
Yağmur şiddetini arttırıp göz gözü görmez olduğunda araca binmişlerdi. Cenaze torbasıyla birlikte aynı araca binmek onları rahatsız etse de başka şansları yoktu. Her ne hikmetse ambulans gelmemişti. Halbuki önceden haber verilmişti. Ambulansı bekleyebilirlerdi tabii ki ama hiç biri burada kalmak isteğiyle dolup taşmıyordu .
Şoför aracı çalıştırıp yola çıktıklarında rahat bir nefes aldılar. Nihayet bu lanetli korkunç yerden gidiyorlardı.

İçlerinden birisi,
"Bizim yanımıza gelen kadın ve adam nerede ?"
dediğinde ormanı çıkmak üzereydiler. Şoföre hepsi birden ,
"Dur dur! "
diye bağırdıklarında şoför aracı kaygan zeminde bağırtarak durdu. Yağmur, camlardan dışarısı görünmeyecek kadar hızlıydı.
Ekip üyeleri yağan yağmura bakarak bir karar vermeye çalışıyordu.
Basıp gitmek mi, geri dönüp onları aramak mı?
Hem görevleri gereği hem de vicdanları rahat etmemiş olacak ki şoföre,
"Geri dönüyoruz, " dediler.

Şoför susturduğu aracı yeniden konuşturmak için kontağı çevirdi. Hafif bir homurtu, ardından boğazına bir şey oturan motorun öksürük sesleri duyuldu. Şoför elini direksiyona vurarak , “Hay ben senin ...!"
derken bir yıldırım daha düştü ormanın içindeki herhangi bir ağaca. Bir şimşek aydınlattı aracın alacakaranlığa bürünmüş içini. İçindeki insancıklar korkudan titrerken rüzgâr devirecekmiş gibi salladı. Bir yaprak gelip kondu dikiz aynasının üstüne.

Hepsi endişe içinde ellerine aldıkları telefonlarıyla birilerine ulaşmaya çalışırken aracın yan taraftaki sürgülü kapısı aniden açıldı. Kapının açılmasıyla birlikte içeri dolan yağmur suları onları ıslatırken, uzaktan, yağmurun sisi arasından gelen koyu gölgeye takıldı gözleri.
Gölge yağmurla bir olmuş gibi endişesiz, korkusuz, kaygısız, yavaş sanılan adımlarla geldi. Yağmur sularının yüzünden, ellerinden, saçlarından aktığı adam araca yaklaştığında aynı anda tüm ekip çığlığı bastı.
Adamın yüzü yoktu.

Yağmurun sisli görüntüsünün içinden onlara doğru gelen kişinin suratı bembeyaz bir boşluğa ev sahipliği yapıyordu. Tüm ekip çığlığı basıp elleriyle yüzlerini kapatarak başlarını dizlerine gömdüler. Yağmur deli gibi yağıyor, açık kapıdan üzerlerine vuruyordu. Onlar korkuyla çarpan kalpleriyle ölümü beklerken duydukları ses başlarını kaldırttı.

"Hayırdır, ne oldu, araç mı bozuldu? "

Yağmurdan gelen adam elini kapının üstüne koymuş, başını içeriyi görmek için eğmişti.
Gölgenin konuşması hepsini rahatlatırken yüzünü göremedikleri adamın taktığı maske olayı aydınlatmıştı.
"Kardeşim şu yüzündekini çıkar Allasen. Ödümüz bokumuza karıştı yav."
"Haa! Kardeş kusura bakmayın yüzümde meret bir hastalık peydah oldu. İki haftadır böyle dolaşıyorum. "
"Abi tamam da beyaz niye takıyorsun ki ? Siyah tak sen ,siyah daha iyi."

Ekip üyelerinden Tufan adama hafif yollu çıkışırken Ömer ağzının içinde geveleyerek,
"En azından birilerini korkudan öldürmezsin, " dedi.
Yağmur adam biraz mahcup olmuştu. Boştaki eliyle yüzündeki maskeyi sıvazlayıp başını iki yana döndürerek kendince üzüntüsünü belli etti.

Kayıp Ruhlar OrmanıWhere stories live. Discover now