Uleyf'in Laneti

758 144 276
                                    


"Nasıl bir lânet Balaya? Ne oldu oğluna? "

Aslı Balaya'nın acısını en derinden, tam kalbinin ortasına çöreklenmiş bir yılanın ağırlığı gibi hissetti. Anlatırken dolan gözleri, yakıcı nefesini derin derin çekişi o günleri yeniden yaşıyormuşçasına acı çektiğini gösteriyordu. Koca cüsseli adamın içinde yaralı bir kurt yatıyordu.
Kendini toparlamak ve anlatmaya devam edebilmek için yutkundu, nefesini ayarladı.

"O gece çok garip bir rüya gördüm. Uleyf kapkara giyinmiş, acı çeken yüz ifadesiyle bana bakıyor, 'Baba emanetim sana! Hükümran geldiğinde Ona söyle ormanı özgür bıraksın. ' diyordu. Sabah uyandığımda hayır olsun diyerek güne başladım. Şafak yeni sökmüştü. Uleyf'in evi hemen benim evin yanı başındaydı. Hiç ses yoktu. Bilirdim ki Uleyf erkenden uyanır ava gider, çocuklarına av eti getirirdi.

İçime garip bir sancı gelip çöreklendiğinde benim hatunun da sesinin çıkmadığını farkettim. Oysaki ben uyandığımda yatakta yoktu ve ben Onun uyanıp işlere koyulduğunu düşünmüştüm.

'Kayram' diye seslendim, cevap yoktu. 'Uleyf! ' diye seslendim yine cevap yoktu. Derken oğlumun evinin kapısı açıldı. Kızılkurt klanından gelinim Efruli başını uzatıp, " Baba Uleyf geceden beridir yok. " dedi. İçimdeki acı bir kat daha arttı. Tam Ona seslenmek için elimi ağzıma korunak yaptım ki ormandan çıkıp gelen birisi gözüme ilişti. Yaşlı mı yaşlı, beli iki büklüm, teni şu yapraklar gibi sararıp kurumuş ihtiyar bir nine bana doğru geliyordu. Geldi, geldi, geldi ve ayağımın dibinde durdu. İyice baktım Ona. Öyle tanıdıkdı ki. Anladığımda yer ayağımın altından kaydı gitti.

İhtiyar nine benim Kayram'dı. Ne oldu sana demeye kalmadan delice kahkahalar atarak içeri daldı. Arkasından içeri girdim. Ortalığı dağıtıp döktü ve nihayetinde kitaba benzer bir şeyi alıp koynuna soktu. Bir kez daha baktı gözlerime.

"Uleyf artık yok. "

Dedi ve evden çıktığı gibi ormana doğru koştu. Bu Onu son görüşüm oldu. "

"Peki, ya Uleyf? "

Beta ağlıyordu. Hıçkırıklarının arasından sorabileceği kadar sakin bir şekilde Uleyf'i sordu. Aslı binlerce cam parçası yüreğine saplanmış gibi sessiz gözyaşlarını akıtıyor, huşu ile Balaya'yı dinliyordu. Orman sessiz, orman kimsesiz, doğa suskun, tek ses Balaya'ya ait. Bu gece tüm masallar Balaya'dan.

"Koştum, Onun arkasından ama gözden kaybettim. Ormanın içlerine doğru ilerlediğimde kargaların sesini duydum. Bir leş bulmuşlardı. Seslerinden bunu anlamamak imkansızdı. Kargaların sesini takip ederek küçük koruluğu andıran, ormanın içinde kendi hakimiyetini ilan etmiş başka bir ormanın kıyısında yatan bir şeyin üstüne üşüşmüştüler. Simsiyah kargalar kapatmıştı yerdeki yatanı.

Belki bir hayvandır diye düşünmeye zorladım kendimi ama için için biliyordum ki O Uleyf'ti. Var gücümle uluyup kaçırdım kargaları. Koştum yerde yatan bedene ama çoktan ruhu bedenini terk etmişti. Orman oğlumu benden almıştı. Kargalar, kargalar gözlerini oymuştu. "

Balaya daha fazla anlatamadı. Hıçkırıkları ızdırabını anlatmaya yetiyordu. Ne Beta ne de Aslı tek kelime etmediler. Sessizce ağıt yaktılar gidene, gidenlere. Balaya epey ağladı, burnunu sildi nice sonra da yeniden başladı anlatmaya.

"Uleyf 'i toprağın koynuna verdik aynı gün içinde. Ne olduğunu anlamamıştık ama eşi bize son zamanlarda Uleyf 'in kabuslar gördüğünü, gece vakti kaçıp kaçıp gittiğini söyledi. Bana bir defter getirdi. Bunu Uleyf yazdı dedi ama açamadım kapağını. Ne yazdığını bilemedim.
Sadece üstünde yazılı olan üç kelime okunuyordu.

Kayıp Ruhlar OrmanıWhere stories live. Discover now