Kardeşlik

872 140 274
                                    

Karanlık bir örtü gibi gökyüzünü örtmüş, gece tüm günahları  gözlere çektiği siyah perdenin arkasında saklıyordu. Aslı, tenine dokunan söğütün dallarına sıkı sıkı tutunmuş, gecenin karanlığına sığınmıştı. Sesler artık bir adımlık mesafeye inmişti.

"Gök Alfa'ya ulaşmayı bir kez de sen dene! "

"Sana bunu yapacağımı düşündüren nedir koca kurt? "

"Neden yapmayasın ki! O senin.."

"Sakın ihtiyar! Sakın bunu söyleme, ağaçların kulağı vardır. "

İhtiyar adamdan geldiği belli olan kahkahalarla birlikte son çalı topluluğu da kıpırdayıp, iki büyük kurt Aslı'nın görüş alanına girdi. Aslı tüylerinin alaca rengini seçebildiği kurtlara dehşet, şaşkınlık, hayranlık karışımı duygularla bakıyordu. Adeta nefes almayı unutmuştu.

Kurtlar konuşuyor, dahası Aslı Onları duyuyordu.

"Evlat, bu söz bir insan deyimidir ve doğrusu yerin kulağı var olacaktı. "

"İnsan deyimi olduğunu biliyorum ihtiyar, unuttun mu ben; ahh! Neyse, boşver. Ben unutmaya çalışırken sana unuttun mu demek saçma oldu sanırım. "

"Takma kafaya çocuk, biz neleri unuttuk, unutmak zorunda kaldık. Kardeşlik bunu gerektirir. "

"Hiç düşünmedin mi ihtiyar? Çocukların olabilir, neslini çoğaltabilirdin, neden evlenmedin bir kez daha? "

"Bir kez mi? Güldürme beni çocuk, ağaçlar dalga geçiyor kahkahamla, kaç yaşında olduğumu bile unuttum. Ben kocamışım be çocuk. Eğer evlenmeyi düşünseydim bu birden fazla olurdu. Hem, benim yaşıma uygun dişi kurt da kalmadı. "

"Sen de gençlerden birini bul Balaya. "

İki kurt ağacın gövdesine dokunarak geçip giderken sesleri, kahkahaları Aslı'yı gülümsetmişti. Ve şundan emindi ki yalnız değildi. Onun bir ırkı, akrabaları vardı. Kim bilir, belki anne babası da vardı. Bu düşünceyle kalbi gümbürdedi. Ya gerçekten bir annesi varsa?

Heyecanla Onların arkasından gitmeye, sözünü ettikleri kardeşliğe ulaşmaya karar verdi. Söğüt ağacının dalını minnetle okşayıp, Onu aşağı indirmesini söyledi. Söğüt yapraklarını hışırdatarak Onu yerden aldığı gibi yere bıraktı. Aslı çıplak ayaklarıyla Onlara yetişmek için adımlarını atarken çıplaklığını unutmuş, hiç görmediği ailesini bulma umudu yüreğine bir güneş gibi doğmuştu.

Aslı üniversiteye gidene dek çocuk yurdunda büyümüştü. Henüz dünyaya gözlerini yeni açtığında soğuk bir kış günü hastane koridoruna öylece terkedilmişti. Hemşireler Onu bulduğunda aileyi bulmak için güvenlik kameralarına bakmışlar ama ne yazık ki hiçbir ip ucuna ulaşamamışlardı. Sanki koltuğun üzerine gökten zembille inmişti. Üç gün boyunca hemşireler, doktorlar Ona bakıp ilgilenmişler, üç günün sonunda arayan soran olmayınca çocuk esirgeme kurumuna verilmişti.

Orada ağlamış, gülmüş, ilk dişini çıkartmış, emeklemiş ve yürümüştü. Her gün bir gün öncekinden daha büyürken yıllar geçmiş okula başlamıştı. İlk okul, orta okul ve lise. Lise bittiğinde yaşı da yurttan bırakılma yaşına gelmişti. Aslı tek başına sokakta yaşayamayacağının farkında olarak sınavlara tüm gayretiyle hazırlanmış, gecesini gündüzüne katıp sınıf öğretmenliğini kazanmıştı.

Kimsesiz olduğu için devlet yatılı yurdunda kalması kolay olmuştu. Yarım günlük işler bularak harçlığını çıkarmış, doğru düzgün üstüne başına kıyafet alamadan sadece en gerekli gördüğü şeyleri alarak yaşamına devam etmişti.

Arkadaşlık kurma yönünde hiç iyi değildi. Gelir sırasına oturur, sessizce dersi dinler, not alır ve ders bitiminde hızla iş yerine ulaşırdı. Hep bir yarış halindeymiş gibi koşturmaca içinde günleri geçip giderken ikinci dönemde Onu görmüştü.

Kayıp Ruhlar OrmanıKde žijí příběhy. Začni objevovat