Fırtınalı Bir Gece #2

1.5K 198 648
                                    

Arabada yalnız oturan kadın uflayarak sağa sola bakıyor, " Nerede kaldı bu? " diyerek söyleniyordu. O sırada telefona gelen mesaj sesi dikkatini çekti. Mesaj kendi telefonuna değil, torpido gözünde duran Yiğit'in telefonuna gelmişti. Telefonu eline aldı ve durum çubuğunda görünen Sinem yazısına gözleri takıldı.
İçinde oluşan şüphe kırıntıları gittikçe büyürken merakına yenik düşerek ekranı kaydırdı. Karşısına çıkan desen noktacıklarına tik işaretini girdi ve ekran kullanıma açıldı. Gelen mesajı tıklarken okuduğu mesaj nefesini kesti.

'Aşkım nerde kaldın? Kurtul artık şu salak kızdan. '

Sinem miydi bunu yazan? En yakın arkadaşı yani. Ama bu nasıl olmuştu ki? Gözlerinde biriken su damlacıkları yatağında nazlı nazlı akan bir ırmak misali yanaklarından aşağı süzüldü. Elinde kor ateşe dönen telefonu öfkeyle fırlatıp attı ve araçtan çıktı. Ormanın içinden geçen yol, yemyeşil ağaçların arasında bembeyaz uzanıyordu. Gözyaşları görüşünü bulanıklaştırırken yol boyunca ağlayarak yürümeye başladı. Nereye gittiğine dair bir fikri yoktu ancak her yol gibi bu yolda onu bir yerlere götürürdü herhalde. Çok fazla uzaklaşmamıştı ki arkasından gelen çağırmayı duydu.

"Leyla! Leyla! Hey sana diyorum dursana, nereye gidiyorsun? "

Yiğit şaşkınlık ve merakla Leyla'yı çağırırken o arkasına bakmadan yürüyüşünü hızlandırdı. Ağlaması Yiğit'in sesiyle hıçkırığa dönüştü. Yiğit arabayı boş verip koşarak bir çırpıda yetişti Leyla'ya.
Akşamın alaca karanlığında mavi tişörtü laciverte çalan kadının beyaz koluna parmaklarını geçirerek tutup kendine çevirdi. Islak yüzü net görünmeyen kadına sakince seslendi.
"Leyla ne oldu bir tanem, neyin var? "
Endişeyle merak karışımı duyguları barındıran ses tonu Leylâ'yı sakinleştirmeye yetmemişti. Hızla kolunu parmaklardan kurtararak çekti.

"Ne olduğunu git o sürtük Sinem'e sor. "
Ağzından tükürükler saçarak söylediği sözlerin ardından yürümeye devam etti. Yiğit ne olduğunu az çok tahmin etmişti. Hata yapmıştı, Sinem'in kendine askıntı olup Leyla'yla ayrılmasını istediğini söylememekle hata yapmıştı ve şimdi bunu Leyla'ya kanıtlamak zorundaydı. Elini cebine atıp cep telefonunu aradı ama cebinde yoktu. Arabada unutmuş olmalıydı. Aklına gelen ihtimalle dişleriyle dudaklarını ısırdı, eliyle başına vurarak söylendi.

"Tabii ya! Kesin o geri zekâlı kız mesaj yazdı ve Leyla mesajı gördü. "

Ne yazmış olabileceğini düşünürken arabaya doğru yürümeye başlamıştı bile. Arabaya ulaştığında büyük çaba harcayarak her parçasını bir yerde bulduğu telefonuna acıyan gözlerle baktı. Parçalar ikinci kez öfkeyle fırlatılırken gökyüzü onun haline acır gibi ilk şimşeğini çaktı. Soğuk bir rüzgar Yiğit'in ince gömleğinden bedenine çarparken gök gürültüsü kulaklarına doldu. Rüzgar şiddetini arttırırken çıkacak olan fırtına ilk habercisini göndermişti. Yiğit elini arabanın kaputuna vurdu. Arabaya binip anahtarı çevirdi ama boğuk homurtular çıkaran aracın çalışmaya niyeti yoktu.
Yeniden araçtan indi ve iyice kararan havaya baktı. Karanlığın içinde uzayıp giden yolda Leyla artık görünmüyordu. İlk yağmur damlası yüzüne düşerken arabadan vazgeçerek Leyla'nın gittiği yöne koştu.

"Leyla! "
Koşarken bir yandan da ismini çağırıyordu sevdiğinin. O inanmak istemeyebilirdi ancak Yiğit onu gerçekten seviyordu.
"Leyla! "
Çöldeki mecnun misali divane gibi yağmurun altında çığırarak koşmaya devam etti. Nihayet yolda ilerleyen siluet bir şimşek çakmasıyla gözüne iliştiğinde tepeden tırnağa ıslanmış, ayakkabılarına su dolmuştu. Her attığı adımda vırç vırç ses geliyordu. Koştu, yetişip tuttu kolundan ve kendine çevirdi Leyla'yı.
"Leyla affet güzelim olay sandığın gibi değil. "

Başı yere eğikti kadının. Islanan saçları yüzüne düşmüştü. Karanlık yüzünün görünmesini engelliyordu. Hareketsizdi Leyla. Yiğit'in tuttuğu kolu buz gibiydi. Soğuğa ve yağan yağmura rağmen üşümüyor gibiydi. Oysa Yiğit'in dişleri çoktan takırdamaya başlamıştı. Titremiyordu Leyla, başı önüne eğik, saçları yüzünü kapatmış, öylece ruh gibi duruyordu. Yiğit titreyen boştaki eliyle uzanıp Leyla'nın çenesini saçlarının arasından bularak tutup kaldırdı.

"Leyla bir şey söyle, lütfen! "

Kaldırdığı çeneyi bırakarak ıslak saçlarını yüzünden çekmeye çalışırken karanlığı yarıp geçen bir şimşek çaktı ve Yiğit irislerini kaybetmiş beyaz gözlerle göz göze geldi. Elini ateş tutmuş gibi geri çekerken Leyla yüzünü ona doğru yaklaştırdı. Yiğit ne olduğunu anlayamasa da karşısında duranın Leyla olamayacağını biliyordu. Takırdayan dişlerinin arasından, " Hayır, hayır uzak dur benden! " diyerek geri adımlar atmaya başladı. Konuşmayan kadın onun her attığı adım için iki adım atıyor, arada mesafe açılmasına izin vermiyordu. Yeniden karanlığa gömülen yolda Yiğit geldiği yönde koşmaya başladı.
Aklında tek bir düşünce varsa o da bu kadının Leyla olmadığıydı. Peki öyleyse Leyla neredeydi?

WW

Yiğit'ten kolunu kurtarıp yürümeye devam etti. Her attığı adım onu karanlığa götürürken çevresinde olan değişiklikleri görmüyordu. Hava bozmaya başlamış ve ilk şimşek çakmıştı. Umurunda değildi. Gök gürlemiş ve şiddetli azametini yer yüzüne duyurmuştu; umurunda değildi. Rüzgar şiddetini artırıp soğuğu içine işlemişti ama o da umurunda değildi. Umurunda olan sadece buradan ve Yiğit'ten uzağa gitmekti. Yağmur damlaları peyderpey düşmeye başlarken ıslanacak olmasını da umursamadı.
Ara ara çakan şimşeğin aydınlattığı yolda sık ve hızlı adımlarla yürümeye devam etti. Öfkeliydi, üzgündü, kırgındı ve kendini aptal gibi hissediyordu. İnanmıştı ona, en önemlisi sevmişti. Akmayı bırakan gözyaşları yeniden yatağını zorlayıp bendini yıkıp akarken karnına yumruk yemiş gibi iki büklüm oldu. Karnından bedenine yayılan kor ateş hissettiği keskin acıya eşlik ederken yağan yağmurun oluşturduğu su birikintisine diz üstü çöktü. Dizleri çamurlu suyla buluşurken etrafa sıçrayan sudan kendi de nasibini aldı. Her tarafı çamurla kaplanırken o, umursamadı.

Yangın tüm vücudunu yakıyordu. Boğazı ateş yutmuş gibiydi. Yanıyordu, kalbi, beyni, midesi, akciğeri, böbreği dalağı, her hücresi alev almıştı. Zihni son kez kendi iradesinde fısıldadı.
"Ne oluyor bana? "
Gözleri yavaş yavaş farklı görmeye başladı. Karanlık değildi artık. Ağaçların yapraklarının altına yağmurdan korunmak için saklanan serçeleri, ağaç kovuklarına giren tavşan ve sincapları görüyordu. Duyuyordu, en derinden, çığıran bir insanın sesini.
"Leyla! "
Hareketsizce dizlerinin üzerinde dinledi sesi. Ses kendini yineledi.
"Leyla! "
'Hıh' dedi artık kendine ait olmayan dili. Ayağa kalktı dizlerini su birikintisinden ayırarak. Bir kez daha tekrar etti ses.
"Leyla! "
Bu kez çok yakından gelmişti. Birisi kolundan tutup onu döndürdü. Bir şeyler söylüyordu kolunu tutan ama anlamıyordu. Bir el uzanıp çenesine dokunduğunda içinde yanan ateşin aksine tüm vücudu buz kesmişti. Tüm hisleri körelmişti. Hissettiği tek şey içini yakıp kavuran ateş ve o ateşin verdiği emirdi.
'Öldür onu! '
Zihni ateşin emrine girerken yüzünden çekilen saçlarının arasından elin sahibine baktı. Bomboştu bakışları, zihni mantığını kaybetmişti. Gördüğü adam onun için sadece ölmesi gereken bir kurbandı. Ondan geri geri giderek uzaklaşan adama yaklaştı. Avı av olmanın farkındalığı ile koşmaya başlarken onu takip etmeye başladı. Ayakları yere basmıyor gibiydi. Sanki bedenini terk eden ruhu kanatlanıp geri dönmüştü. Ava her saniye biraz daha yaklaşıyordu. Onun kaçamayacağını bilmenin verdiği hazla renksiz gözleri ışıldadı.

O sırada bir yıldırım düştü ormanın içindeki herhangi bir ağaca. Ses Yiğit'e ekstra bir korku verirken sırtına aldığı darbeyle karanlığın içinde parlayan yola yüz üstü kapaklandı. Yan dönerek kalkmaya çalışırken sırtına binen ağırlık nefesini kesti. Boğazından kopup gelen çığlık ağzından çıkıp firar edemeden başına aldığı sert darbe onu zifiri karanlığa itti.

Artık, Leyla olmaktan çıkan Leyla elindeki taşı daha bir saat öncesine kadar ömrüm dediği adamın başına indirdi. Her vurduğu darbeyle dağılan kafatasından sıçrayan kanlar yağan yağmurla birlikte yüzünü yıkadı. Yağmur yağmayı bıraktı, bulutlar isyana kalkmış gibi gökyüzünü terk etti. Ay yeryüzünün vahşetine ışık tuttu.
Leyla içinde kaybolan ruhuyla elindeki taşı avının başına indirdi.









Kayıp Ruhlar OrmanıWhere stories live. Discover now