Koku

676 115 258
                                    

Gökkurt için zaman durmuş, yaşamak anlamsızlaşmıştı. Ölüm bir anda gelip Aslı'sını bulmuştu. Ne yapacaktı onsuz? Ne anlamı kalmıştı savaşmanın? Gözlerinden dolu taneleri gibi yaş dökülürken boğazına düğümlenen hıçkırıklarını koyvererek Aslı'nın yere düşen cansız bedenine koştu. Kollarının arasına aldı sevdiceğini. Sıcacıktı ruhsuz bedeni, ölümün soğukluğu henüz bedeni sarmamıştı. Sarı saçları arkaya düşen başıyla birlikte toprağa eğilmişti. Yüzünden hiçbir yaşam emaresi görünmüyor, gözleri kapalı, masum yüzüyle öylece hareketsiz duruyordu.

"Aslı'm aç gözlerini, beni nasıl bırakıp da gidersin? "

Gökkurt hıçkırıklarının arasında, iç çeke çeke yalvarıyordu. Aslı Onun dünyası, yaşam sebebi, hayat mücadelesinde en büyük destekçisiydi. O arkadaşı, eşi, sevgilisi, yeri geldiğinde annesi olmuştu. Şimdi onsuz aldığı her nefes yakıcı bir ateşe dönüşüyordu. Gökkurt bağıra çağıra ağlarken bunun müsebbibi olan Karahi Onu izliyordu. Aslı'yı öldürmek şimdiye kadar öldürdüğü bütün insanlardan zor gelmişti. Gökkurt'un kollarındaki kadının nefes almasını, yaşıyor olmasını istediğini farkettiğinde kalpsiz ruhu şaşkınlık içine düştü.

O içinde yaptığı muhasebeyle uğraşır, Gökkurt ise eşinin yasını tutarken arkada kıyasıya bir mücadele devam ediyordu. Uleyf yorgun düşmüş, yağmur dinmişti. Firkatlerin ardı arkası kesilecek gibi durmuyordu. Bir düşenin yerine on geliyor, kurtlar amansız bir savaşın içinde çırpınıyordu. Beta, Balaya, Gökmen ve diğerleri. Ormandan çıkıp akın akın üstlerine gelen firkatleri sonsuz bir cesaretle bekliyor, gelene saldırıyorlardı.

Sayıları gitgide artan firkatler kazanmaya çok yaklaşmışlardı. Balaya üstüne atlayan beş tane firkatle baş etmeye çalışırken Beta ise sekizine karşı mücadele veriyordu. Zırhlı kurtlar ise çember içinde pusuya düşmüş, sırt sırta verip çembere saldıran firkatleri uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. Firkatler için artık ölüm söz konusu değildi, yağmur dinmiş, istedikleri yemekleri savunmasız yatıyordu. Karahi dalıp gittiği iç çatışmasından Uleyf'e yaklaşan bir firkati görmesiyle sıyrıldı. Ellerini açıp ruhundaki gücünü avucuna topladı, hızla yemeğine koşan firkatin üzerine fırlattı.

Savrulan firkat ayağa kalkmaya çalışırken onun gibi on kadarı Uleyf'i farketmiş, ona doğru geliyordu. Karahi gücünü yeniden toplayıp yeni gelenleri savuşturmak için hazırlanırken beklemediği anda sırtında keskin bir acı hissetti. Firkatin birisi sessizce yanaşıp Karahi'nin ruhundan büyükçe bir parça kopartmıştı.

Karahi can havliyle sırtındaki firkati savurdu ama canı çok yanıyordu. Topladığı gücü aldığı darbeyle dağılırken Uleyf için gelenler çoktan üstüne karıncalar gibi üşüşmüştü.

Karahi elinden bir şey gelmeyeceği bilinciyle ağlayıp sızlayan Gökkurt'a bağırdı.

"Görmüyor musun? Uleyf'i yok edecekler. Yasını sonra tut melez, şimdi savaşma vakti. "

Gökkurt Karahi'nin bağırmasına öfkelenirken gözüne ilişen gerçeklik onun haklılığını kanıtlıyordu. Uleyf ateş yaratıklarının altında kaybolmuştu. İçinde patlamaya hazır bomba olan öfkesi ayaklanıp nabzını ele geçirdiğinde Aslı'nın narin bedenini yere bırakıp çıkarttığı pençeleriyle yaratıkların üstüne atıldı.

Karahi Gökkurt'un kendine gelmesiyle Uleyf'in güvenliğini ona devretmiş, kendini savunma pozisyonuna geçmişti. Zira firkatler ruhların varlığını et kokusunu alan yırtıcı hayvanlar gibi almış, atlattıkları kurtlardan sıyrılarak onlara doğru geliyordu.

Karahi ruhunun geri kalan kısmıyla güç toplayıp firkatleri savururken Gökkurt keskin pençeleriyle yaratıkları biçiyordu; biçiyordu ama yaratıkların yeniden ayaklanması sabır sınırlarını zorluyordu. Sabrıyla birlikte gücünü de tabi ki.

Kayıp Ruhlar OrmanıWhere stories live. Discover now