Gökkurt

799 129 343
                                    


Korkuyla büyümüş gözleri beyaz kurdun arkasından bakakaldı. Gözler; diye düşündü. Aslı'nın karamel rengi kahvelerini nerede görse ayırt edebilirdi. Onun bir kurda dönüştüğünü zihni idrak etse de mantığı bunun imkansız olduğunu haykırıyordu. Çamurun içine batmış bedenini zoraki kaldırıp beyaz kurdun gittiği yöne tökezleyerek ilerlemeye başladı. Onu bulacak ve gördüğü şeyden emin olacaktı.
İlk önce sarsaklayan ayakları ivme kazanıp koşmaya başladı. Yetişmeliydi; yetişip sormalıydı ne olduğunu.

Ağzına yüzüne bulaşan çamurları koştuğu hâlde eliyle temizlemeye çalışıyor, ellerinin de çamur olduğunu yüzüne daha fazla bulaşan çamurdan anlıyordu.
Bir miktar ağzına kaçan çamuru da tükürmek kaydıyla dışarı atıyordu. Ağzında kalan, damağına ve yanak içlerine değen pütürlü tortu midesini bulandırsa da duracak vakti yoktu. Beyaz kurt görünmüyor, nereye gittiğine dair bir iz farkedilmiyordu. Uzun süre koşan Gökkurt bacaklarında derman kalmayınca ellerini dizlerine dayadı, iki büklüm, nefes nefese durdu.

Soğuk havaya rağmen terlemiş, çamurlu yüzünden ter damlaları süzülüyordu. "Aslıııı! " diye bağırdı kesik nefesinin arasından. Ciğerleri yanıyordu. Çamur belki de ağzından nefes borusuna kaçmış, ciğerlerini zorluyordu.

Göğsüne çöreklenen ani sancıyla iki büklüm halini yere çökerek sonlandırdı. Çamurdan dolayı batışan gözlerini çevrede gezdirirken yoldan epey uzaklaşmış olduğunun idrakine vardı. Kurt ortalıkta yoktu. Yol çok uzakta kalmıştı ve kendini bitkin hissediyordu. Düşünmeye, neler olduğunu anlayabilmek için mantıklı bir açıklama bulmaya ihtiyaç duyuyordu. Ormanın içinde, tek başına, sırtını bir kızıl çama dayayıp tüm yaşananları düşünmeye başladı. Her şey o lanet günde başlamıştı. Düşündükçe bunu daha iyi anlıyordu.

Dedesiyle birlikte ava çıkmak için evi terkederken Aslı uyuyordu. Onu uyandırmak istememiş, çantasının üstüne bir not yazıp bırakmıştı.

"Aslı'm biz dedemle ava gidiyoruz. Henüz sabahın beşi ve seni uyandırmaya kıyamadım. Sen biz gelene dek evde takıl. Biz fazla gecikmeyiz zaten. Seni seviyorum canım. "

Avda iri bir karaca vurmuştu dedesi. Onun derisini yüzüp içini temizlemişler, vakit ikindiyi bulup gitmişti. Eve döndüklerinde Aslı yoktu. Gökkurt telaşa kapılırken dedesi çantasının evde olduğunu, muhtemelen biraz gezmek istediğini söylemiş, Onu rahatlatmıştı. Çantasının yanına bıraktığı not aklına gelince belki Aslı'nın da bir not bırakabileceği aklına gelerek notu bıraktığı yere baktı. Kendinin bıraktığı not, bıraktığı gibi öylece duruyordu. Aslı notu görmemişti.

Aklına biraz geç gelen fikirle cebinden telefonunu çıkarıp Aslı'yı aradı ama kulaklarına dolan melodi telefonun çantada olduğunu gösteriyordu. Aslı telefonunu almadığına göre cidden uzağa gitmemiş demek diye düşünerek, "Dede, ben şöyle bir çevreye bakınıp geleyim. Buralarda bir yerdedir. " demiş ve evden çıkmıştı.

İki saate varan yürüyüşüne fırtına da eşlik etmeye başladığında evdeyken kaybolan endişesi yeniden üstüne çökmüş, yüreği mengene gibi sıkışmaya başlamıştı.

Yağmur ilk damlalarını yeryüzüne saldığında Onu yerde baygın bulmuştu. İşte o gün neler olduysa olmuş, Aslı bir tuhaflaşmıştı. Üst üstüne gelen olaylar; dedesinin ölümü, cenazeyi alıp götürmek için kasabaya gelişleri, diğer ölümler zihnini meşgul etmiş, Aslı'ya ne olduğunu, neden tuhaf davrandığını sormaya vakit bırakmamıştı. Belki de içten içe duyacaklarından korkmuştu.

Dedesinin cenazesini almaya geldiklerinde de ormanda kaybolmuş, yine Onu bulmak için saatlerce çamur deryasında koşmuştu. Aslı'nın sözleri zihninde yankılandı bir an.

Kayıp Ruhlar OrmanıWhere stories live. Discover now