İ K İ

1.8K 185 71
                                    

Yüzümü onuncu kez yıkayıp aynaya baktım. Kahverengi iri gözlerim, suyla birbirine yapışıp uzayan kirpiklerim yüzünden daha da komik görünüyorlardı. Kaç yaşına gelirsem geleyim beni on yaşında gösteren kırmızı yanaklarım buğday tenimde parlıyorlardı. Hatta basık, ufak burnumun üstü bile Londra yazında yanmaktan kırmızıydı hala.

Bulutların arasındaki güneş bana acımamıştı.

Uzun, dalgalı tarçın rengi saçlarım da sabahları bana çok yardım etmiyorlardı. Taramak imkansızdı. Şekil vermek de öyle.

Diğerlerinin bana baktığında ne gördüklerinden emin değildim. Belki de sahip olunabilenecek en sıradan surata sahiptim. Ortalama bir boyum, ortalama bir vücudum vardı. Sannifa gibi buz mavisi gözlerim ya da çoğu Skytherinli kızı içten içe kıskanmama neden olan uzun ince bir bedenim yoktu.

Edmund ve Sunnifa bana uçan şekerler yollayan erkeklere böyle gülümsemeye devam edersem başıma daha çok bela alacağımı söyleyip gülüyorlardı fakat ben sadece nazik ve dostane olmaya çalışıyordum.

Anlaşılan bu reddetmek istediğiniz insanlara karşı takınmamanız gereken bir tavırdı.

Yüzüme göre çoğu zaman iri ve dikkati kendilerine çektiklerini düşündüğüm dudaklarım hangi mevsimde olursak olalım hep kızarıyor ve durmadan onları gerginlikle ıslattığımdan yanıyorlardı. Üstelik ördek yavrularını andıracak şekilde üst dudağım yusyuvarlak ve yukarıya bakarken alt dudağım aşağı doğru abartıyla kıvrılıyordu. Tıpkı istediği olmadığında mızmızlanan küçük bebekler gibi.

Adeta benimle ilgili her şey dünyaya fazla... beni ciddiye almamaları gerektiğini gösteriyormuş gibiydi. Güçlü olduğumu her zaman kanıtlamaya ihtiyacım olduğunu hissediyordum. Diğerler kadar zeki, kuvvetli ve cesurdum.

"Bell! Hadi!"

Sunnifa'nın sesiyle banyodan çıktım. O çoktan giyinmiş bir şekilde dikilirken sinirle ayağını yere vuruyordu.

"Saatler oldu!"

Sarı, dümdüz saçları parlak bir şekilde beline değiyordu. Sanki yataktan yeni çıkmış değil de, Londra Moda Haftası'na gidecekmiş gibi görünüyordu. Onun modelleri andıran vücuduna eteği, gömleği ve pelerini öyle güzel yakışıyordu ki...

Sunnifa, Edmund'dan sonra edindiğim ilk arkadaştı. Oda arkadaşı olduğumuzu öğrendiğimde ondan biraz çekinmiştim. Çünkü buz mavisi gözleri, gerginlikle birbirine sıktığı dudakları ve çatık kaşları bana onun bir Hufflepuff'tan çok ruh emici olduğunu düşündürtmüştü, epey güzel bir ruh emici.

Fakat yanına oturup merhaba, dediğimde bir anda ağlamaya başlamıştı. Hem de aralıksız. Saatlerce. Adını bile bilmeden ona sarılıp saatlerce yakında olan tüm tatilleri ona sayıp çok yakında ailesini göreceğini milyon defa tekrarlamıştım. Sonra da annemin yanıma koyduğu tarçınlı kurabiyeleri paylaşmıştık.

Yüzünü silip, ilk kez gülümsemişti ve bana "Saçların tıpkı kurabiyeler gibi kokuyor" demişti.

O günden beri çok yakın arkadaştık. Çoğu kişi onun bu sert görüntüsünün Slytherin'e ait olduğunu düşünse de Seçmen Şapka da benim gibi onun bu yumuşacık, naif içini görmüştü.

Sonra bana sataşan birkaç öğrenciye, hırsla "Lapiforse Totalcolor," diye bağırıp çocuklardan birini tamamen yeşile çevirdiğinde ceza almasına rağmen sonsuza kadar en iyi arkadaşlar olacağımıza yemin etmiştik.

"Üzgünüm."

"Kahvaltıya geç kalacağız. Şişman Keşiş'e yakalanırsak bir de?"

***

The Poison of Innocence // Hufflepuff+SlytherinWhere stories live. Discover now