O N Ü Ç

1.1K 172 54
                                    

"Farklı... görünüyorsun," dedi Edmund ana salona doğru yürürken. Kaşlarımı çatıp ona yanından baktım. "Farklı mı?"

"Kötü anlamda değil. Sadece... bilmiyorum. Sanırım artık çocuk değilsin."

Alayla güldüm. Böyle benden çok büyükmüş gibi konuşmasından nefret ediyordum işte. Sanki aynı yaşta değilmişiz gibi davranıyordu. Sanki... benden daha tecrübeli, daha bilge ve daha güçlüymüş gibi.

"Edmund ikimiz de aynı yaştayız."

"Evet. Ama ne demek istediğimi anladın işte."

"Hayır anlamadım. Nasıl bir elbise ve biraz makyaj beni 'farklı' biri yapabiliyor?"

"Bunda yanlış bir şey yok. Sadece sanırım artık... dikkat çekmekten çekinmiyorsun."

"Ve sen de bunu kötü bir şeymiş gibi söylüyorsun."

Yanımda yürümeyi kesip tam önümde durdu. İçeriye giren sıra sıra çiftlerden uzaklaşıp masaların kenarında durduk. "Bell, bu gece buraya kavga etmek için gelmedim."

"Ben de öyle. Basit bir 'hoş görünüyorsun' ile geceyi bitirebilirdik. Ya da çeneni kapalı tutsaydın."

Edmund sinirlenmeye başladığının alarmını vererek göğüs geçirdi. Bu "sabrımı zorluyorsun" anlamına geliyordu. Bal rengi gözleri tatlı tatlı bakışlarını yavaşça bırakıyor gibiydi.

Zaten yeterince stres ve gerginlik altında değilmişim gibi Edmund'ın anlamsız sözleriyle kendimi daha da savunmasız ve saklanmam gerekiyormuş gibi hissediyordum. Edmund harika bir arkadaştı. Her zaman beni korumak için kendini önüme atan biri olmuştu fakat şimdi...

Adeta arkasında saklanmak istemediğimde, korunmasına ihtiyaç duymayacağımdan korkuyormuş gibi davranıyordu. Sanki arkamda durması onu rahatsız edecekmiş gibi hissettiriyordu.

"Kötü hiçbir şey söylemedim! Yalnızca farklı göründüğünü düşünüyorum. Bunda yanlış olan ne var?"

"Tonlaman! Değişimin, senin kontrolün altında olmayan her şeyin seni çıldırtması! Belki de haklısın. Büyüyorum ve dikkat çekmekten korkmuyorum. Ama nedense bir anda bu seni korkutuyor ve özgüvenimi kırmaya çalışarak tekrar kontrol altına almak istiyorsun."

"Çünkü sen beni korkutuyorsun!"

"Neden?"

"Roma'yla şu projeniz olduğundan beri farklı davranıyorsun. Artık Sunnifa'yla bana vakit ayırmıyorsun ve eskisi gibi anlayışlı değilsin. Slytherin gibi davranıyorsun. Bencil oluyorsun."

Çıldırmak üzereydim. Tüm enerjimi ve hevesimi kırmakla kalmamış yerine yalnızca öfke ve gerginlik vermişti şimdi. Edmund'ın söylediklerine inanamıyordum. Basit bir elbisenin tüm karakterimle nasıl ilgisi olabilirdi? Roma konusunu neden sürekli açıp duruyordu? Ve bir de beni Slytherin gibi davranmakla suçluyordu. Ve bunu söylerken öyle iğrenmişti ki neredeyse suç işlediğimi düşünecektim.

"Bencil falam davranmıyorum, Ed. Artık yalnızca senin bu 'alfa' tavırlarına ihtiyacım olmadığını fark ediyorum. Şu zamana kadar yaptığın her şey için minnettarım. Fakat ben korunmaya muhtaç, küçük bir kız değilim. Anla artık bunu. Sürekli herkesi mutlu etmeye çalışan, kibar ve kırılgan Bell'den çok daha fazlasıyım. Seni ve diğerlerini mutlu etmeye biraz ara vermek isteyeceğimi hiç düşündün mü?"

Edmund kalın, kuzguni kaşlarını çattı. Ellerini sımsıkı yumruk yapmıştı. Hah. Sözlerimle birlikte o tatlı, Quidditch'in altın çocuğu egosu zedelenmiş olmalıydı. Kimse ona karşı çıkamazdı. Kimse ona asilik yapamazdı. Yapıldığında da hoşuna gitmezdi.

The Poison of Innocence // Hufflepuff+SlytherinDonde viven las historias. Descúbrelo ahora