O N

1K 167 22
                                    

Balığı masaya yatırdım. Elimin altında deli gibi kımıldıyordu. Islaktı. Yapış yapıştı ve elimin altında tamamen canlıydı.

Birkaç sene hareket etmeyi kesmesini bekledim. Yavaş yavaş teslimiyete döndüğünde de bıçağı alıp acı çekmemesi için önce başını kopardım. En azından bu şekilde olması gerektiğini düşünüyordum.

Gövdesini yardım. İçi de aynı şekilde parlıyordu. Neredeyse kör edecek kadar. Yüzümü buruşturup onu ters çevirdim. Derisini dikkatle yüzerken önüme gelen saçı üfleyerek geriye itmeye çalışıyordum. Ancak inatçı görünüyordu.

"Vay canına," dedi Roma. "Epey soğukkanlılıkla hallettin bu işi, Jelibon."

Roma'ya dik dik baktım. Ona bu kızgın bakışıma karşılık sadece alaycı bir ifadeyle güldü ve saçımı tutup kulağımın arkasına soktu. Soğuk elleri yanan suratıma değince irkildim. O da irkilmemi fark edince kendisi de ne yaptığının farkında değilmiş de, daha çok bir rüyadan uyanmış gibi irkildi ve genzini temizleyip eski yerine döndü. Aramızda biraz mesafe bıraktı.

"Teşekkürler," diye mırıldandım beceriksizce. Bir şey söylemedi. Derisini yüzerken beni izliyordu. Düşen pulları toplayıp suyun içine attım. Suyla temas ettikleri anda daha çok parlamaya başladılar.

"Hayvanları seviyorsun sanıyordum," dedi dakikalar sonunda.

"Seviyorum." Bıçağı bir kenara bırakıp ellerimi musluğun altına tuttum.

"Bir balığı yüzünü bile oynatmadan deştin az önce, Bell."

"Yani? Balıkçılar bunu hep yapar. Ya da akşam yemeğine balık hazırlamak isteyen herkes?"

Roma omuz silkti. "Muggle dünyası çok garip. Nasıl bunu bu kadar normalmiş gibi yaparken tırtılının başına gelenler hala beni suçluyorsun?"

Roma'ya gülmeden edemedim. Herkes korktuğu Roma Vergilius bir balığın derisini yüzmemden dolayı dehşete mi kapılmıştı? Hah! Bunu beklemiyordum işte. Söyledikleri kadar kötü biri olmayacağını biliyordum.

"Garip olan sensin, Roma. Olay çok farklı. Bu balık senin her gün baktığın, yemeğini verdiğin ve konuşacak kimsen olmadığında ona gittiğin hayvanın olsaydı ve ben onu sadece eziyet çektirmek için öldürdeydim haklı olabilirdin. Ama durumlar çok farklı."

Roma bir şey söylemedi. Sessizce beni izlemeye devam etti. Gözleri üstümde oldukça bedenimde garip bir karıncalanmanın olduğunu hissediyordum. Rahatsız ettiğinden de değildi. Sadece... biraz yabancı bulduğum bir histi.

"Konuşacak arkadaşların var," dedi bir anda. "Herkes seni seviyor."

Kaşlarımı çatıp bıçağı bir kenara bıraktım. Ellerimi durularken ona bakmaktan kaçınıyordum. Okuldaki ilk günlerimi hatırlamak istemiyordum. "Herkes biraz genel oldu."

"Çalışkan, yardımsever ve kibarsın. İnsanların senden nefret etmesi biraz zor olmalı."

"Zoru seviyorsun sanırım."

Ona dönünce bakışlarımızın buluşmasına hazırlıksız yakalanmış gibi durduğu yerde doğruldu fakat gözlerini de ayırmadı. "Senden nefret etmiyorum."

Kaşlarımı kaldırdım. Bunu yapmamla gergince güldü. "Nefret... güçlü bir kelime. Beni sinir ediyorsun."

"Neden?"

Omuz silkti. Masadaki kana bakıyordu. Kendisine bile ilk kez bu soruyu yöneltiyormuş gibi düşünceli görünüyordu. "Mükemmel olmak için çok çaba harcıyorsun. İnsanların seni sevmesi için de. Kusurlu olmaktan korkuyor gibisin. Çoğu zaman gerçekten kibar olduğun için mi insanlara iyi davranıyorsun yoksa sadece insanların seni kibar olarak değerlendirmesini istediğin için mi karar veremiyorum."

The Poison of Innocence // Hufflepuff+SlytherinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin