O N İ K İ

1K 149 14
                                    

"Luke'a sordum!"

Sunnifa birden kendini yatağa atınca şaşkın şaşkın ona baktım. Gözleri parlıyordu sanki. "Ne?"

"Luke! Ravenclaw'daki! Sordum!"

Bir süre yüzüne bir anlam bulmaya çalışarak baktım. En yakın arkadaşımla yeterince ilgilenmediğimden değildi bu. Yalnızca beynim iksir ve Roma konusunda fazla doluydu. Sonunda Luke, Sunnifa ve bulunduğumuz an bir şeyler ifade etmeye başladı ve heyecanla onun gibi yerimde zıpladım. "Ne! Sen mi sordun?"

Bembeyaz suratını belki de ilk kez bu kadar kırmızı görüyordum. Ellerini yanaklarına bastırıp gergince güldü. "Sayılır. Garipti aslında. Önce bana baloya gidip gitmeyeceğimi sordu. Gideceğimi söylediğimde de güldü ve benimle gidecek kadar kimin aklını kaçırmış olabileceğini söyledi."

Kaşlarımı çattım. Luke ve Sunnifa'nın ilişkisi biraz komik biraz da kafa karıştırıcıydı. "Bu biraz... garip."

"Evet! Ben de seninle ve Edmund'la gideceğimi söyledim. Bir süre hiçbir şey söylemedi. Ben de beraber gitmek ister misin, diye sordum. Onu sorma zorunluluğunda bırakmadığım için teşekkür etti."

Gülmeden edemedim. Balo bu geceydi ve ikisinin de birbirine sormak için sürekli kaçması bu şekilde sonuçlanmıştı anlanışılan. Beraber gitmek istediklerini ikisi de biliyordu fakat emin olamıyordu anlaşılan.

"Sunnifa... sana hayır diyemeyeceğini biliyordum. Hiçbir erkeğin sana hayır diyemeyeceğini biliyorum."

Sunnifa bana sımsıkı sarıldı fakat sarıldığı gibi de beni geriye ittirdi. Dengemi kaybederek yatağın ucunda biraz sallandım fakat neyse ki sonunda dengemi bulup koruyabildim.

"Yağmurdan saçlarım ıslak! Hemen banyo yapıp saçlarımı sarmam lazım."

"Sanki büyüyle yapmayacakmış gibi konuşuyorsun."

"Büyüyle mi? Hayır. O zaman çok baştan savma oluyor. Her bir tutamı kendim ayırmam gerekiyor. Ne giyeceğini seçtin mi? Annenin gönderdiği elbiseler duruyor olmalı."

Gözlerim dolabıma ilişti. Evet, annemin gönderdiği elbiseler duruyordu fakat nedense bugün üstümde bir ağırlık vardı. Daha önce de Edmund'la beraber baloya gitmiştim. Üstelik "ne balo mu? Hayır, ben o kızlardan değilim tamam mı? Elbiselerden nefret ederim ıyy" diyen kızlardan da olmamıştım. Güzel kıyafetler giymeyi, makyaj yapmayı ve dans etmeyi seviyordum. Fakat bu sefer içimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Belki de uzun süredir ilk kez.

"Bilmiyorum... Sunnifa... Baloya gelmesem Edmund bana çok kızar mı?"

Sunnifa'nın buz mavisi gözlerini aniden korku bürüdü. Sanki dünyanın sonunun geleceğini ona söylemişim gibi bakıyordu şimdi bana. Hemen tekrar yanıma ilişti. Cama vuran yağmur damlaları, sıcak yorganım ile annemin elbiselerin yanında gönderdiği çikolatalar da oldukça ilginç bir gece fikriydi.

"Elbette kızar! Edmund Parkes'ı yalnız mı bırakacaksın? Quidditch takımının altın oyuncusunu!"

"Diğer kızlar bunun için bana minettar olurlarmış gibi hissediyorum."

Sunnifa bu sefer adeta bana kızarak koluma vurdu. Acısını dağıtmak için refleksle kolumu ovuşturdum. Anlaşılan aklımda olduğu kadar da harika bir fikir değildi bu. "Neden bir anda fikrini değiştirdin? Ne değişti?"

"Hiçbir şey. Yalnızca modum düşük."

"Kalk ve hazırlanmaya başla. O zamana kadar kendini iyi hissedersin. Zehri hazırlayamadığın için mi bu kadar üzgünsün?" Kaşlarını kaldırıp beni alayla süzdü. "Yoksa... partnerinin Roma Vergilius olmamasından mı?"

The Poison of Innocence // Hufflepuff+SlytherinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin