O T U Z Ü Ç

981 150 34
                                    

"Sunnifa!"

Sunnifa'ya kaçıncı kez seslendiğimi bilmiyordum. Ormanın içinde git gide hava kararırken bağırmamam gerektiğini biliyordum. Ancak başka bir şey düşünemiyordum. Tek dileğim Sunnifa'yı bulmaktı. Paniğe kapılmamaya çalışmak çok zordu.

"Sunnifa!"

Bir kurdun uluduğunu duydum. Çalılar durmadan hareket ediyordu. Birkaç tane sentor bana bakıyordu. Fakat çok sessizlerdi. Yalnızca yıldızlar hakkında fısıldayarak konuşuyorlardı.

"Sunnifa?" Sesim bu sefer kısıldı. Neredeyse saatlerdir ormanda onu arıyordum. Çaresizliğe kapılarak düğümlenen boğazımı yutmaya çalıştım.

Yorulmuştum. Yıldızlar çifter çifter ortaya çıkmaya başlarken etraf sessizleşiyordu. Baykuşlar gukluyor, birkaç tane toynak sesi duyuyordum. Bir ağacın altına oturdum.

Sunnifa'yı gerçekten ölüme terk etmeleri mümkün olabilir miydi? Cezasız kalacaklar mıydı? Eh, eğer dönüşüm mümkün olmazsa muhtemelen bir kanıt da olmayacaktı. Yalnızca ormana giren iki aptal Hufflepuff'ın doğal seçilim ölümü olarak anılacaktı.

Kendimi zorlayıp aramaya devam ettim. Sesini haykırırken kafamdaki tüm büyüleri geçiriyordum. Bir şeylerin işe yaraması gerekiyordu. Bu asanın yapabileceği bir şey olmalıydı.

Selene'in beni yalnızca korkutmak için onu ölüme terk ettiğini söylediğini söylüyordum kendime. O bile bu kadar acımasız olamazdı. Muhtemelen beni delirtmek istiyordu. Sunnifa öylecek bir hiç uğruna Yasaklı Orman'da canından olacak değildi.

Paniklememeye çalıştım. Profesörlere gitmek istedim. Fakat şimdi dönmek için çok yol almıştım. Düşündüğümden çok daha zamanımı almıştı.

Sunnifa'ya bir şey olmadı. Sunnifa'ya bir şey olmadı. Sunnifa'ya bir şey olmadı.

Durmadan tekrarlıyordum bunları. Selene'in manipülatif bir yalancı olduğunu biliyordum. Sakin kalmam gerekiyordu. Onu kolayca bulacaktım. Sonra da olanları profesöre anlatacak ve ikimiz de rahatça uyuyacaktık. Korkmama gerek yoktu.

Çalıların ardından fısıltı gibi kıkırtılar yükseldi. Yutkundum. Sunnifa'ya olan korkum, ormanınkinden çok daha fazlaydı. Ensem ter içinde, gömleğim üstüme yapışmıştı. Damağım kupkuruydu.

"Sunnifa! Sunn-"

Kulağımda bir hışırtı hissettim. Asamı kavrayıp bedenin varlığına döndüm.

Az daha asamı düşürüyordum.

Karşımda kambur fakat yine de uzun boylu, neredeyse saydam sayılacak kadar beyaz tenli bir adam vardı. Epey seyrek ama yağlı siyah saçları vardı. Gözaltları neredeyse siyah diyebileceğim kadar koyu halkalara sahipti. Dişleri o kadar sivri ve uzun ki kendi çenesini delmek üzereymiş gibi görünüyorlardı. Göz bebekleriyse kan çanağıydı.

"Arkadaşını mı arıyorsun?"

Sesi çatallıydı. Çok derinden geliyordu. Hayatımda gördüğüm en korkunç ve iğrenç şey olabilirdi bu gördüğüm şey. Uzun elleri ve tırnakları delici görünüyordu.

Bacaklarım bana arkamı dönüp kaçmak için yalvarıyordu. Ancak arkamı dönersem olacakları biliyordum. Muhtemelen çok hızlı bir şekilde boynum koparılacaktı. Adamı ay ışığında biraz daha süzdüm.

Kitaplarda resimlerini gördüğüme yemin edebilirdim.

"Sen kimsin?"

Kahkaha attı. Tüm tüylerim diken diken oldu. "Ben ormanın karanlığıyım, çocuğum. Zavallı, aç bir sefilden başka bir şey değilim. Arkadaşını mı arıyorsun?"

The Poison of Innocence // Hufflepuff+SlytherinWhere stories live. Discover now