Y İ R M İ D Ö R T

1K 159 40
                                    

Noel tatili epey eğlenceli geçmişti aslında. Annemle babamı görmeyi çok istediğimi biliyordum fakat onları görene bu kadar fazla özlemiş olduğumu fark etmemiştim.

Üstelik Londra'yı da özlemiştim. Muggle arkadaşlarımla sadece kahve için dışarı çıkıp, kar topu oynamak, öylesine sohbet etmek... Onlara Hogwarts'dan bahsedemiyor olmaktan nefret ediyordum. Herkes okuldakiler hakkında bir şey söylerken ben yatılı okulumun ne kadar berbat olduğunu söylemek zorundaydım. Hiçbir şeyden bahsedemezdim. Bu yüzden çoğu zaman sohbetlerinden kopuk, uzak kalmıştım.

En azından büyükbabamla harika vakit geçirmiştik. Ona Saflığın Zehri'nden bahsetmiştim. Herkeste farklı çalışacağını ve yardımcı olamayacağını söylemişti. Colton'ı da çok kafama takmamamı.

Ayrılık üzücü olsa da, Hogwarts'ı çoktan özlemiştim. Sunnifa ve Edmund ile ne kadar konuşsak da orada olmakla aynı değildi. Asamı kullanamadığım, büyü yapamadığım, sihrin içinde olamadığım her gün ölüm gibi geliyordu bana. Sanki ben olamıyordum. Ben değildim. Bir hapishanedeydim. Olduğum kişi gibi değil, rol yapmam gerekiyormuş gibi hissediyordum.

Ama Hogwarts? Hogwarts bambaşkaydı. Güçlü olmaktan korkmak zorunda olduğum bir yer değildi. Gücümle gurur duymamı sağlayan bir yerdi.

Bu yüzden Sunnifa ile bavulumuzu boşaltırken gülümsememi bastırmak epey zordu.

"Kes şunu," dedi Sunnifa fakat o da sırıtıyordu. "Bulaşıcı bir hastalık gibi yayılıyor sırıtman."

"Bahar dönemini daha çok sevdiğimi biliyorsun. Hogwarts sıcakken ve turnuvalar sıklaşırken hep daha koşuşturmalı oluyor."

Tek kaşını kaldırıp yavaşça yatağımın başlığına yaslandı. Saçlarının uçlarını kestirmişti. Sunnifa çok radikal kararlar alan biri değildi. Bu yüzden küçücük değişikliklerin bile onun için ne kadar önemli olduğunu biliyordum.

"Yani iki hafta sonra Roma'yı ilk kez göreceğin için değil?"

Gözlerimi devirdim. Sunnifa'yla vagonumuz boş olduğu için ona o burada değilken olanları anlatmam için epey zamanım olmuştu. Fakat şimdi böyle imalı imalı bana yaklaşınca anlattığım için pişman olduğumu hissediyordum.

Evet, elbette Roma'yı göreceğim için de heyecanlıydım.

Bana nasıl davranacağını merak ediyordum. Tekrar tanımazlıktan mı gelecekti, kaldığımız yerden mi devam edecektik yoksa kaba mı olacaktı? Roma dengesiz, tahmin edilemez ve zor biriydi. Asla güven vermiyordu. Üstelik çoğu zaman da acımasız biri olduğunu düşünüyordum.

Diğer yandansa dengesizliğinin duygularını zaman zaman bastırırken zaman zamansa bunu başaramamasından kaynakladığını düşünüyordum. Zor ve tahmin edilemezdi çünkü ona kontrolü bıraktırmak çok zordu. Güven vermiyordu çünkü, kendine güvenemiyordu. Acımasız olması gerektiğini hissediyordu. Yoksa insanların ona öyle yaklaşacaklarını düşünüyordu.

Yani en azından benim düşündüklerim bunlardı. Gerçekten sadece zor biri olabilirdi. Anlaması güçtü. Bir kişinin iyi olmasını bu denli çaresizce isterken, her şey mümkün gelebiliyordu.

"Seni ve Ed'i göreceğim için ne kadar heyecanlıysam, onu göreceğim için de o kadar heyecanlıyım."

Sunnifa kollarını göğsünde birleştirdi. Bu bilmiş gülüşünün Luke'tan geçip geçmediğini merak ediyordum. Ravenclawlar'la anlaşamadığını düşünen Sunnifa'nın Noel tatilinde her gün Luke Rutherford'la konuşacağını kim bilebilirdi?

Elbette aralarındaki inkar edilemez çekimi gören ben.

"Bells..."

"Ben yemeğe gidiyorum!"

The Poison of Innocence // Hufflepuff+SlytherinWhere stories live. Discover now