Y İ R M İ S E K İ Z

1.1K 167 160
                                    

"Hadi Parkes!"

Koridorda Gryffindorlar Edmund ve takım arkadaşlarını sırtlamış bağıra bağıra, coşkuyla onu kutlarken gülmeden edemedim. Fazlasıyla mutlu görünüyordu.

Slytherin ile olan maçlarında kazanmışlardı. Edmund her zamanki gibi fazlasıyla hızlı ve başarılıydı. Bana maçtan sonra onunla buluşmam gerektiğini söylemişti ancak o kadar kişinin omzunda bu gürültüyle iltifatları alırken çoktan aklından uçmuş gibiydi.

Bense gülmekten başka bir şey yapamıyordum. Edmund'ı bu halde görmeyeli uzun zaman olmuştu. Ne zaman bir maçı kazansalar o koskocaman gülümsemenin oraya çakılıp kalmasına bayılıyordum.

Onlar ilerleyip kendi binalarında kutlamak için uzaklaşırlarken adımlarım yavaşladı. Gryffindor için bu kadar sevinmemeliydim belki, çünkü geçen maçta onlara karşı Hufflepuff kaybetmişti. Yine de onlar adına sevinen tek kişi olmadığımdan emindim.

"Zafer kutlaması ha?"

Koridordan geçen Roma elinde bir bardak çay tutuyordu. Elbette tüm bu maç ve kutlama olaylarından uzaktaydı. Kendi binasının kaybettiğinden haberi var mıydı, bundan bile emin değildim.

Üstünde siyah bir kazak, altında da kotla bez ayakkabıları vardı. Gününü daha çok dinlenmeye ayırdığı her açıdan belliydi.

"Evet."

"Tek başınasın ama."

Omuz silktim. "Gryffindorlu değilim. Kendi binalarında kutlayacaklar."

Başını yavaşça salladı. Bana doğru birkaç adım atıp tam önümde durdu. Sonra papatya kokulu çayını bana uzattı. "Çay?"

Gözlerimi kısıp çayı birkaç kez kokladım. Hmm. Dürüst olmak gerekirse masumane bir çaya benziyordu. Yine de Roma Vergilius'un uzattığı bir çayı kabul etmekte şüpheciydim.

Yeşil gözleri teklifini almam için ısrarcı görünüyorlardı.

"İçinde ne var?"

"Zehir. Seni üç saniye içinde öldürecek."

Tek kaşımı kaldırdım.

"Şaka."

Çayı kendine yapmış olduğunu bilmeme rağmen ellerimin arasına aldım. Kupanın sapında bir yılan vardı. Ben kupaya dokundukça diğer tarafa kaçıyordu. Hah. Epey yaratıcıydı doğrusu. Bir benzeri de bize lazımdı.

Bir yudum aldım çaydan. "Beklediğimden daha tatlıymış," dedim balın tadı damağımda dağılırken.

"Çünkü aşk iksiri var içinde."

Aldığım ikinci yudumu püskürterek çıkarttım. Dehşetle Roma'nın sinir bozucu derecede sakin kalan yüzüne baktım. Yanlış duymuş olmayı diliyordum.

Tekrar "şaka," diye mırıldandı. "Seni aşık etmek için iksire ihtiyacım varmış gibi."

Öfkeyle çayı ona uzattım. Sırıtarak çayı benden aldı. Sarkastikliğini çoğu zaman takdir ediyordum ancak bazen sadece tahammül etmesi zor birinden başkası olmuyordu.

"Ne demek istiyorsun?"

Omuz silkti. Omzundan düşmüş olan hırkamı tekrar omzuma giydirdi. "Slytherinler epey iyi gözlem yapar," dedi. Kalbimin durduğunu hissettim. Anlamış olabilir miydi... gerçekten de? Yo, imkansızdı. Ben bile yeni anlamıştım bunu! "Genellikle tehlikeli şeyler ilgini çekiyor gibi."

Gülmeden edemedim. "Kendini tehlikeli mi sanıyorsun, Vergilius?"

"Eh işte. Bir de içten içe beni beğendiğine dair bir his var içimde."

The Poison of Innocence // Hufflepuff+SlytherinOù les histoires vivent. Découvrez maintenant