F İ N A L

1.7K 204 133
                                    

"Hey," dedi Sunnifa yemek yerken beni dirseğimden dürttü. Ona baktığımdaysa başıyla ileriyi, Slytherin masasını işaret etti.

Roma ve birkaç arkadaşı, içlerinde James de vardı, oturuyorlardı. Roma sakin görünüyordu. Usulca yemeğini yiyor, bazen ona soru sorduklarında başını sallayıp geçiştiriyordu. Pek Roma'dan farksız değildi yani.

Gözlerimi kendi yemeğime çevirdim. Yumurtulardan birini aldım. Hayaletler şarkı söyleyerek yazın neler olacağını konuşurken, diğer yandan da yılın son yemeklerinin tadını çıkartmaya çalışıyorduk.

Midemdeki garip kasılmalar olmasaydı her şey çok daha keyifli olabilirdi.

"Onunla konuşmayacak mısın?"

Sunnifa sorunca titrekçe bir nefes aldım. Genzimi temizledim. "Hayır. Haklıydı. Ne Edmund'a ne de Roma'ya kendilerini tercih gibi hissettirmeye hakkım var. Artık onun için çabalamayacağım."

Sunnifa kaşlarını çatmıştı. Bana ters ters bakınca ağzıma götürmek üzere olduğum yemeğimi yarı yolda bıraktım. "Ne?"

"Gerçekten öylecek bırakacak mısın? İkiniz de birbirinizden hoşlanıyorsunuz. Fakat, nedendir bilinmez, her şeyi zorlaştırmak hoşunuza gidiyor."

"Sunnifa, iyi bir cadı olmak istiyorsam tüm zamanımı bir çocuğu düşünerek geçiremem. Yalnızca bu sene aklımı karıştıran biriyle karıştırıyorum ve bum! Baksana. Başıma gelmeyen kalmadı. Boynum hala acıyor."

Refleksle yarama dokundum. Hala biraz kaşınıyor, iyileşmeye çalışıyordu.

"Sen zaten iyi bir cadısın, Belle. Bir çocuk, bir büyücü ya da diğer insanlar... Hiçbiri bunu değiştirmeyecek."

Gülümsemeden edemedim. Sunnifa... herkesten her zaman daha önemli olan olacaktı benim için. "Hem harika bir cadı, hem de çok iyi bir kız arkadaş olurken konuşmak senin için çok kolay. Artık çabalamamın da bir manası yok. Roma'nın beni istediğini düşünmüyorum. Şimdi düşünüyorum da... bunca zaman hep bir şeyleri telafi etmeye çalışan, hep affedici olan ve hataları görmezden gelen kişi ben oldum. Belki artık çabalamayı bırakmam gerekiyordur. Tek çabalayan ben olduğumu göz önünde bulundurursak..."

Kendi kendine dolan kadehimin içinden üzüm suyumu yudumladım. Bunun önemsiz ve çoktan atlatmış olduğum bir mesele olduğunu göstermek ister gibi savuşturmaya çalışmıştım ancak Sunnifa kadehimin arkasındaki, gizlediğim, bakışlarımı yakalamış gibiydi.

"Belle... İnan bu çaba-"

Başımı hızlıca iki yana salladım. Elimi hiç önemi yokmuş gibi salladım. "Önemli değil. Artık bize odaklanalım. Okula. Geleceğimize. Ne Edmund, ne Roma, ne de Selene... Hepsinin mutlu olacağını ummaktan başka yapabileceğimiz bir şey yok."

Sunnifa ağzını açsa da bunu görmezden gelerek yemeğime döndüm. Daha fazla bunlardan bahsedersek, kendimi tutabilir miydim emin değildim.

***

Bitkibilim'den çıktıktan sonra Edmund zamanının bir kısmını da takımına ayırmak istediğini söyledi. Onu haklı bulduk, çünkü beş senesini de bu grupla birlikte geçirmişti.

Sunnifa biraz benden de kaçmak için bu mazeretini iyi kullandığını söylüyordu fakat içten içe aramızdaki bu garipliğin yaşanmadığı birkaç dakika geçirebilmek beni de mutlu ediyordu.

İkimiz de kendimizi berbat hissetmeden beraber vakit geçirmek epey zaman alacak gibiydi. Neyse ki kahvaltıda Sunnifa onun tüm adreslerini almış, ablasının baykuşunu adrese yollayıp kalacağı yerin gerçekliğinden emin olmuş, mektup yazacağına dair ona masum bir yemin ettirmişti.

The Poison of Innocence // Hufflepuff+SlytherinWo Geschichten leben. Entdecke jetzt