Y İ R M İ A L T I

1.1K 161 39
                                    

"Tüm tatili burada mı geçirdin?"

"Hayır. İskoçya'ya döndüm. Annemin yanına. Bir süre oradaydım. Londra nasıldı?"

Roma'yla... diğerleriyle yaptığım konuşmaları yapmak ilginçti. Bana soru sorarken gerçekten merak ettiği için mi yoksa kibarlık olsun diye mi sorduğunu sorgulamıyordum. Çünkü Roma'nın asla kibarlık için vaktini kaybetmeyeceğini biliyordum.

Ve bu da bana her soru soruşunda, gülümsememi bastırmayı daha da zorlaştırıyordu.

Roma diğerlerinden çok daha farklıydı. Çok daha... filtresizdi. Ama yalnızca bazı zamanlarda. Bazense filtresini bile göremeyeceğim kadar uzakta tutuyordu beni. Kafamı karıştırıyordu. Bense deli gibi buna çekiliyordum.

"İyiydi. Sıkıcıydı. Muggle hayatı. Büyükbabama Saflığın Zehri hakkında sordum fakat yardımcı olamayacağını söyledi. Herkeste farklı çalıştığını söyledi."

Sarılı siyahlı kravatımı tutup kumaşında baş parmağını biraz gezdirdi. Sonra da omzunun gerisine doğru attı. "Çoktan bıraktığımızı düşünüyordum."

"Hayır. Slytherinler'in daha zor pes ettiğini sanıyordum."

"Bir yere varamıyoruz, Lincoln."

"Belki günahkar olarak Selene'i kullanmalıyız."

Bunu bu kadar yüksek sesli söylemek istememiştim. Kendi kafamın içinde sessizce olsaydı çok daha sağlıklı olurdu belki de. Roma'nın Selene'e kızgın olduğunu biliyordum ancak hala arkadaşlardı. Benimse böyle bir şey söylemem... uygunsuz kaçmış olmalıydı.

"Selene ile hiç konuştun mu?"

"Hayır," diye yalan söyledim.

Anlaması saniyeler sürdü.

"Ne söyledi," dedi bir anda ciddileşip. Sarkastik sırıtışı ve baygın gözleri ortadan kaybolunca gerçek bir Slytherin'e benziyordu. Soğuk. Duygusuz. Gergin.

"Önemsiz birkaç şey işte."

"Ne?"

"Roma. Durmadan beni Selene'e karşı koruyamazsın. Kendi başımın çaresine bakabilirim."

"Biliyorum. Sen de beni Lucas ve Frank'ten kurtarmıştın. Hatırladın mı?"

Okulun yeni başladığı zamanlarda, Roma'yı pek tanımıyorken Hyde'ı çağırmakla tehdit ettiğim günü hatırladım. Hah. Bana teşekkür etmek bir yana, neredeyse onu kurtardığım için beni öldürecekmiş gibi süzmüştü.

"Evet. Ama bu farklı. Selene ile arkadaşlığının arasına girmek istemiyorum. Sonuçta... İksir partnerinim sadece."

Roma bir süre sessiz kaldı. Yüz ifadesi dümdüzdü. Benim cümlemden önce nasılsa, sonrasında da aynı ifadeyi korunaya çalışıyor gibiydi.

Yanlış bir şey söylemiş olmaktan çekindim. Ancak biz buyduk. İki iksir partneri. Başka hiçbir şey değildik. Roma'nın istediği de buydu zaten.

"Hala bana kızgın mısın? Noel'den önce söylediklerimden dolayı?"

Bize garip garip bakışlar atan üst sınıflardan bir grup Hufflepuff kızla göz göze geldim. Ne düşündüklerini öğrenmeme gerek yoktu. Okulun sessiz, tenha köşelerinde, gözetmen yokken bir Slytherin çocukla bu kadar yakın durmamam gerekirdi. Olay sadece Slytherin olması da değildi.

Roma Vergilius olmasıydı.

Babası Azkaban'da cezaya çarptırılan çocuktu. Herkesin uzak durmaya çalıştığı ve dışladığı... Herkese arasını iyi tutmaya çalışan, tek derdi notlar olan Bell'in beraber görülmesi hoş karşılanmayacak bir çocuktu.

The Poison of Innocence // Hufflepuff+SlytherinNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ