O T U Z Y E D İ

1K 153 42
                                    

"Vay, vay, vay... Demek sonunda zehri tamamladınız."

Başımı salladım. Fazlasıyla heyecanlıydım. Colton'ın gözleri bir benim bir Roma'nın üstünde gidiyordu. "Eh," dedi. "Zehri denemenin zamanı geldi o halde."

Masasından kalkıp oldukça büyük ve geniş, altın kafesin önünde durdu. Kapısını açtı ama bir tane kuş bile çıkmadı. Elini uzatınca uzun beyaz tüyleri olan bir tanesi eline kondu. Çok güzel mavi şeritleri vardı.

Kuşu masasına bıraktı. Bizim iksiri de küçük bir su kabına koydu. Kuş zaman kaybetmeden zehri içerken tüylerim diken diken olmuştu. Neler olacağını bekliyordum. İksir şeffaf renkteydi. Sudan pek farksız görünmüyordu.

Roma ile Colton'dan gözlerimizi ayırmıyorduk. Kendi bileğimi tutup beklemeye devam ettim.

Kuş zehri içtikten sonra geriye gitti. Önce hiçbir şey yapmadan etrafı izliyordu. Sonra donmaya başladı. Bacakları geriye gidince panikle profesöre baktım.

"Profesö-"

"Şhh," dedi Profesör Colton. "Bekleyin."

Korkuyla Roma'ya baktım. Sakindi ancak onun da kafası karışmış görünüyordu. Ona baktığımı görünce başını sallayıp beni rahatlatmaya çalıştı.

Ancak kuş gözümün önünde can çekişiyordu.

Birkaç saniye içindeyse kuşun cansız bedeni yerde yatıyordu.

"Öldü."

Profesör başını salladı. Hala sessizliğini koruyordu. Zehri yanlış mı yapmıştık? Bir şeyler eksik miydi? Karıştırmış mıydık? Benim yüzümden bir hayvan canından mı olmuştu?

"Aferin, Lincoln. Vergilius. Saflığın Zehri'ni tamamlamayı başarmışsınız."

Roma kuşa yakından baktı. Sonra profesöre yaklaştı. "Efendim... Fakat kuş öldü. Demiştiniz ki, yalnızca gerçekten saf-"

"Çok doğru, Bay Vergilius. Ancak bu kuş, Thomas, pek masumane bir kuş değildi. Eğer bu zehir onu öldürmeseydi, zehri yanlış yaptığınız anlamına gelirdi."

İyice kafam karışmıştı. Bir kuş nasıl masum olmazdı? Nasıl bir günahkarlık yapmış olabilirdi?

"Çocuğum... Bu zehir düşündüğünüzden de ağır bir zehir. Elbette bizi öldürmez. Ancak naif canlıları, Thomas gibilerini, katledebilir gücüyle. Thomas iyi bir kuştu. Fakat bir günahkardı. Çocukları ve yemek arasında bir seçim yapması gerekmişti. Yemeği seçti. Ve onun günahkarlığı sizin zehrinizle onu öldürdü."

Roma'ya baktım. Yüzü dehşete düşmüş gibiydi. Bir kuşa bir Colton'a bakıyordu. Dizlerini kırıp masaya yaklaştı. Yeşil gözleri kuşu izlerken üzgündü. Küçük bir çocuk gibi, en sevdiği hayvanının ölümünü izliyor gibi görünüyordu.

Ona sarılıp başka bir kuş alabileceğimizi söylememek için zor tutuyordum kendimi. Bu kadar güzel birinin böylesine üzgün görülmesi insanın kalbini çok yoran, acıtan bir şeydi.

Bay Snowball'u öldürmekle onu suçladığıma inanamıyordum şimdi.

"Ama... efendim. O sadece canını kurtarmak istiyordu. Kötü bir kuş değildi."

Profesör Colton, Roma'nın bu hassaslığına karşı şaşırmamış gibiydi. Gülümseyip omzunu sıktı. "Elbette kötü bir kuş değildi, Roma. Günahkar olmamız kötü olduğumuz anlamına gelmiyor."

Gözlerini bana çevirdi. Bakışları sıcaktı. "Bayan Lincoln gibi. Cesur, yardımsever ve kendi önceliklerin her zaman diğerlerinden sonraya koyan öğrencim. Sizin gibi çoğu kişinin ona hayran olmasına şaşmamalı."

The Poison of Innocence // Hufflepuff+SlytherinOnde histórias criam vida. Descubra agora