O T U Z A L T I

1.1K 157 37
                                    

"İşe yarayacağını düşünüyor musun? Daha önce de denedik. Bir şey olmadı."

Roma ile çimlere oturmuş önümüze kazanla geri kalan tüm malzemeleri almışken tepemizden uçan kuşlar cıvıldıyordu. Roma gömleğinin kollarını sıvamış, kravatını iyice gevşetmişti. Sıcak onu herkesten daha çok yoruyor gibiydi. Oysa teni öylesine beyaz ve solgunken pek güneşi çekeceğini düşünmüyordum.

"Evet. Ama bu sefer farklı. Kendimizi deneyeceğiz. Günahkar olan benim. Saf olansa sensin."

Roma'nın dudaklarının arasından bir kahkaha kaçtı. "Nasıl günahkar olan sen oluyorsun?"

Başımı iki yana salladım. Ormanda Havious'un bana söyledikleri durmadan tekrar ediyordu kafamın içinde.

"Sadece dene işte. Kaybedecek hiçbir şeyimiz yok."

Gözlerini devirdi. Asasıyla kazanın altında ateş yaktı. Malzemeleri teker teker atıp ben sakince karıştırırken sessizce beni izliyordu.

"Boynun berbat görünüyor," diye mırıldandı uzun sessizliğin ardından.

"Teşekkürler," dedim. "Söylemesen hiç fark etmeyecektim."

Güldü. Parmaklarını boynumda hissedince irkilip ona baktım. Oysa çok nazikçe yaranın etrafına dokunmuştu. Gözleri gözlerime değil, etrafı yeşilli morlu çürümüş yaraya bakıyordu. Yüzünü hafifçe buruşturmuştu. "Belle. Gerçekten özür dilerim."

Roma Vergilius ve özür ha? Cidden üzgün olmalıydı.

Başımı iki yana sallayıp dokunuşundan kaçtım. "Önemli değil. Senin suçun değildi."

"Hayır, benim suçumdu. Selene'in bir şeyler yapacağını biliyordum. Engel olamadım. Onu-"

"Roma, hey..." Roma'nın çaresizlik içindeki ifadesini görünce paniğe kapıldım. Alışık olduğum bir şey değildi. Fakat her zamankinden çok daha üzgün görünüyordu. Omuzları titreyince kazandan uzaklaşıp üstüne oturduğum bacaklarımla ona doğru ilerleyip tam karşısına oturdum. "Senin suçun değil."

"Ya çok geç olsaydı? Ya aklına onu nasıl defedeceğin gelmeseydi? Ya sen- benim yüzümden-"

Çok ani gelişmişti her şey. Roma'yı böyle karşımda dağılırca görünce kalbim dalgalanmaya başlamıştı. Yalnızca saniyeler önce dokunuşundan kaçarken şimdiyse onu öpüyordum.

Kafamı toplayana kadar aramıza mesafe koymam gerektiğini de biliyordum fakat kendini böyle suçlarken, böyle... korkmuş ve eli kolu bağlı kalmış bir şekilde gözlerime bakmaktan çekinirken kendime hakim olmak pek mümkün olmamıştı.

Dudakları yumuşaktı. Benimkilere göre biraz daha soğuklardı. Birkaç saniye için ölü bir beden gibi karşımda kalmıştı öyle. Donmuş gibi hem de. Ama ellerimden birini destek almak için omzuna diğerini de boynuna doladığımda beni geri öptü.

Ve midemdeki o ayarsız fırının sonunda patladığını ve tüm bedenimi paramparça ederek yaktığını hissettim.

Uyuşmuştum ama aynı zamanda da çok fazla şey hissediyordum. Teknik olarak ona dokunuyordum sadece ama nasıl bu kadar basit bir hareketin şu zamana kadar yaptığım tüm büyülerden daha etkili olduğunu anlayamıyordum. Daha önce hiç böyle hissetmemiştim.

Bundan iki yaz önce, Londra'da, sokaktaki diğer Mugglelar ile eğlenirken çok... garip bir oyun oynamıştık. Orada da birini öpmüştüm ama bundan çok daha farklıydı. Yalnızca birinin tenine dokunmak gibiydi.

Oysa bu?

En güçlü büyüler bile açıklayamayacak gibiydi. Beynim duruyordu. Midem uyuşuyordu. Hem dizlerimin üstünde durmak çok zordu, hem de onu bırakmak.

The Poison of Innocence // Hufflepuff+SlytherinNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ