O N B İ R

1.2K 174 65
                                    

"Demek iksiri bitirdiniz." Profesör Colton bizi biraz aşağılayıcı bir şekilde süzünce Roma gözlerini devirdi.

"Efendim aslında... bitirdik sayılır. Sadece... masumun gözyaşıyla, günahkarın kanı konusunda pek emin değiliz. Birkaç gönüllü bulduk ancak işe yaradığından emin değiliz. İksir suyu onları kabul etmiyor."

Roma ile belki de en az yirmi kişinin gönüllü olmasını sağlayıp, Roma'nın 'gönüllü olmazsan ölü bir gönüllümüz olacak' sözleri ile, bu iksirin işe yaraması için her şeyi yapmıştık. Fakat her seferinde kanlar da göz yaşları da daha kazana düşmeden buharlaşıyorlardı. En sonunda Roma sinirden kazana tekme atmayı bile düşünmüştü bundan emindim.

Fakat çözümsüzdük.

"Hmm. Masum ve günahkar olduklarından emin olduğunuz büyücüleri mi denediniz."

"Evet, efendim. Yani... tanıdığımız kadarıyla..."

"Yani aslında emin değildiniz?"

Roma sabırsızca ellerini iki yana açtı. Colton'ın bu rahat tavrı onu çıldırtıyor gibiydi. Sonuca ulaşmak istiyordu. "Evet? Nasıl birinin tamamen masum ya da günahkar olup olmadığını anlayabiliriz ki?"

Colton bir kahkaha atıp elini şıklattı. Parlayan alnından neredeyse tepesindeki gezegenleri görebiliyordum. Dekor olarak etkileyici fakat pratikte oldukça ürkütücü bir manzaraydı. "Kesinlikle, Bay Vergilius. Anlayamazsınız. Olay da bu."

Kaşlarımı çatıp devam etmesi için Colton'a baktım fakat pek keyifli görünüyordu.

Roma ise üstüne atlayıp tavanda asılı duran tüm gezegenleri tek tek ona her an yedirtebilecekmiş gibiydi.

"Ee... O halde nasıl iksiri yapacağız? Saflığın Zehrini?"

Colton oturduğu masasında bize doğru yaklaştı. Adeta bu kafa karışıklığından zevk alıyordu. Şurada beynimiz patlasa buna bile kahkahalarla gülecek gibiydi ve ben aptal olduğumu hissettiren insanlardan nefret ederdim. Özellikle de Hufflepuff olduğum için diğer evlerdeki öğrencilerin bizi böyle değerlendirmesinden. Şimdiyse Profesör Colton aynısını yapıyordu. Elbette doğrudan bana kendimi bir salakmışım gibi hissetmiyordu.

Ancak onun bildiği ve bizim bilmemize izin vermediği bir şeyi bulmamız için bizi böyle bırakması da pek hoş değildi.

"Asıl ödeviniz bu değil miydi zaten, Bayan Lincoln?"

Sessizlik içinde bakıştık. Nasıl bulacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Ne benim, ne de Roma'nın. Ve bu da dersinden kalacağım anlamına geliyordu. Berbat bir ortalama ve berbat bir skor. Düşüncesi bile beni geriyordu. En sevdiğim derslerden birinden sırf bir bilinmezliğe cevap bulamadım diye kalamazdım!

"Ama-"

"Size iyi şanslar."

***

"Hala anlamıyorum. Masum ve günahkarı nasıl bulacağız? Bir hayvandan bahsediyor olabilir mi?"

Roma başını duvara yasladı. Yanan şömine yüzüne yansırken yorgun görünüyordu. Üstünde lacivert bir kazak vardı. Saçları yine dağınıktı ve bugün ekstra kıvırcık görünüyorlardı.

Bu görüntüsüyle onu Londra'da bir kahve dükkanında görsem ne düşünürdüm diye düşünmeden edemedim. Tüm bu inanılmaz dünya olmadan, büyüler ya da iksirler olmadan...

Herkesin onu suçladığı kimliği olmadan. Slytherin ya da Hufflepuff olarak ayrılmadan. Babasının Azkaban'da acı çeken bir tutsak olduğunu bilmeden.

The Poison of Innocence // Hufflepuff+SlytherinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin