O T U Z D Ö R T

998 156 38
                                    

Nefes nefese okula döndüm. Kapıdan içeri girdiğimde pek kimse ayakta değil gibiydi. Görüşüm bulanıktı. Üstelik ormanda düşüp kalkmaktan, koşarak çalıların arasında kurtulmak ve başka bela almamak için korkudan kafayı yememek için hızla ilerlerken kirlenmiş ve birkaç tane yara almıştım.

Hem bedenen hem de zihnen daha önce bu kadar bitik olduğumu hatırlamıyordum.

Koridorda ne kadar süre öylecek şok içinde dikildiğimden emin değildim. Fakat iki çocuk beni fark edince hızlıca yanıma geldiler. Onları duymuyordum. Küçük görünüyorlardı. Yeşil kravatları vardı.

"Roma'yı çağır," dedi diğeri. "James'in arkadaşı olmalı. Onları konuşurken görmüştüm."

James. James... Roma'nın kız kardeşini baloya götürdüğü çocuktu. Bu çocuklar da kardeşinin arkadaşlarıydı herhalde. Haftalar önce Roma'yı ararken onunla konuşmuştum. Beynim yavaşlıyordu. Gözlerim kapanıyordu.

Orada ne kadar dikildim emin değildim ama yalnızca saniyeler sonra tanıdık bir dokunuş hissettim tenimde. Düşünmek çok zordu. Etrafa boş boş baktım. Anlamak güçtü. Etrafta birkaç grup bana bakıyordu. Çok kalabalık değildi koridor ancak çoktan tüm forması berbat hala gelmiş, yarı ölü kız ilgilerini çekmiş gibiydi. Fısır fısır bana acıyan gözlerle bakarlarken tekrar midem burkuldu.

Bulanık, Hufflepufflı kız işte. Başını belaya sokacak bir yol bulacak kadar saf, diyor olmalıydılar.

"Bell? Ne oldu?"

Başımı kaldırdım. Roma'nın endişeli, korkmuş gözlerini görünce daha net düşünebildim. Onu bile bu hale soktuğuma göre epey kötü bir halde olmalıydım.

"Sunnifa-"

"Revir..." dedi. Birkaç bir şey daha dedi ancak anlamıyordum. Gözlerim yorgunluk, korku ve şokla sarsılan bedenime uyarı yapar gibi kararmışlardı.

***

Uyandığımda yalnızdım. Kaşlarım bile tam gözlerimin üstüne sağlam birer yumruk yemişim gibi ağrıyorlardı. Kollarımı kaldırıp süzdüm. Çoğu yeri morluk içindeydi.

İnanılmaz acıyan boynumun ağrısı, kalkmaya çalıştığımda beni vurdu.

"Ah..." başımı tuttum. Saç diplerim dahi acıyordu. Minik inlememle birlikte perdem aniden açıldı. Revire Angele yeni yaptırdığı parlak, kırmızı saçlarıyla gülümseyerek bana yaklaştı. "Gü-nay-dın, benim güzel ballı tarçınlı şekersi pekmezli çöreğim! Nasıl hissediyorsun?"

Kalbim aniden geriye tekmelenmiş gibi hissettim. Olanları hatırlayınca yataktan kalkmaya çalıştım fakat Bayan Angele beni tekrar yatağa bastırdı.

Göründüğünden daha güçlüydü.

"Profesör McGonagall'la konuşmam gerek. Selene Miffin, Sunnifa sonra da Yasak Orman-"

"Şhh... Her şeyi biliyoruz. Sen rahatla."

"Anlamıyorsunuz," dedim ağlamaklı sesim konuşmamı engellerken. "Onlar arkadaşımı katlettiler! Sunnifa'yı."

Bayan Angele yanağımdaki yaşları hızlıca silip beni tombul göğsüne bastırdı. "Ah, küçüğüm... Sana anlatacak yüreğim yok. Seni böyle görmeye bir saniye daha dayanamam. En iyisi göstermek."

Kafam karışmıştı. Bayan Angele'in kapıyı açıp kapadığını duydum. Koşan adımlar da arkasından geldi.

Sunnifa karşımda duruyordu.

Capcanlı bir şekilde.

Yatağın üstünden bana atlayıp, sımsıkı sarıldı. Diğer yandan da ağlıyordu. Hem de hüngür hüngür. Ben de onunla ağlıyordum ancak hangimiz hangimizi gözyaşlarıyla ıslatıyordu anlamak güçtü. Gerçek olup olmadığını anlamak için zarif bedenini daha sıkı tuttum. Limon kokan saçları, sıcacık teni ve güçlü kollarıyla kesinlikle o benim Sunnifa'mdı.

The Poison of Innocence // Hufflepuff+SlytherinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin