A L T I

1.1K 152 28
                                    

"Beni dinlemiyorsun, Roma."

Roma ağır botlarıyla turuncu ve sarı renklerdeki solmuş yaprakların üstüne bastı. "Ne anlamı var? Zaten becermeyeceğiz."

"Neden bu kadar negatifsin?"

"Neden bu kadar pozitifsin?"

"Pozitif değilim. Sadece bize verilen görevi tamamlamak istiyorum. Böylece dersten geçebileceğiz. Ne kadar çabuk yaparsak, o kadar çabuk birbirimizden kurtuluruz."

Roma başını yana yatırınca saçları da omzuna doğru döküldü. Gözlerini kısıp beni izliyor olmasına rağmen irislerinin yeşilliği deli gibi parlıyordu.

"Benden gerçekten kurtulmak mı istiyorsun?"

Sertçe yutkundum. Soğuk hava aramızda eserken kulaklarımın arkasına soktuğum saçlarım yerlerinden çıkıp gözlerime girdiler. Böyle söylediğinde belki de kulağa kırıcı geliyordu. Sonuçta Roma çoğu zaman herkesin ondan kurtulmaya çalıştığını hissediyor olmalıydı.

"Hayır," dedim gözlerimi devirip. Dostane olmasını umarak yavaşça koluna yumruğumu dokundurdum. Gömleğini hissetmiş olsam bile teni buz gibiydi. "Kurtulmak gibi değil. Sadece birbirimizden pek hoşlanmadığımızın farkındayım. İşkenceye dönecek gibi bu iş, eğer uzarsa yani. Ben de buna bir son vermek istiyorum."

Önce vurduğum koluna sonra da bana baktı. Biraz güler gibi oldu dalgayla. "Evet, doğru... Pekala. Söyle bakalım o zaman, Jelibon. Sırada ne var?"

"Jelibon?" Kaşlarımı çatıp onu doğru duyup duymadığımdan emin olmak için süzdüm fakat küçük bir kahkaha da dudaklarımın arasından kaçıvermişti. Roma Vergilius'un bana isim takacağı kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi.

Başını salladı dudaklarını birbirine gülmemek için bastırsa bile sağ kısmına doğru biraz kaydı ağzı. Elimde tuttuğum listeyi aldı. "Mor kertenkele kuyruklarını bulmak basit. Çamları seviyorlar. Bahçede bile buluruz. Sonra... papatya yağı mı? Pff, ne yapıyoruz biz içinden gökkuşağı taşan kek mi? Basit."

"Evet. Ama sonuncuyu oku."

Gözleri uzun listeden aşağı indi. En sonunda satırı okurken gözleri biraz açıldı. "Bu da ne sikeyim?"

Evet, ben de okuduğumda aşağı yukarı böyle bir tepki vermiştim. Tek farkla çok daha sessiz ve çok daha edepli haliyle. "Bir masumun gözyaşı, günahkarın kanı."

Roma gözlerini tiksintiyle üstüme çevirdi. "Gerçekten Colton'ın sorunları var. Hangi psikopat böyle şeylerden bir iksir yapmak ister ki? Üstelik kulağa geldiği kadar masum bir büyü bile değil."

"Kimin umurunda? Tamamlamamız gerekiyor."

"İyi. Eminim bir masum ve bir günahkar bulmak o kadar da zor olmamalı. Günahkar için gönüllü bile olabilirim."

"Hayır. Bu o kadar basit değil. Gerçek bir günahkardan bahsediyor. Tırtıllara işkence edip kendini kötü sanan çocuklardan değil."

Dilini dişlerinin üstünde gezdirip gülmeye kendini zorladı. Hala Bay Snowball'a yaptıklarını unutmuş değildim. Dev cam pencerenin kenarında ben otururken, o ayakta dikiliyordu. Hareket etmeden duramıyor gibiydi.

"Son kez söylüyorum, tırtılına işkence etmedim."

"Evet, tabii. Slytherin'den birine güvenebilirmişim gibi."

"Hufflepuff olmak için gün geçtikte daha da çok kabalaşıyorsun."

Onu önemsemeden kazağımın kollarını avuç içlerimin içine aldım. Camın kenarında durmak bu hava için çok zekice bir karar değildi belki. Rüzgarı ve soğuğu hissedebiliyordum camların ardından fakat dışarıyı izlemek, bahçeyi görmek, kuşları izlemek beni rahatlatıyordu. Ya da Quditch oyuncularını...

The Poison of Innocence // Hufflepuff+SlytherinWhere stories live. Discover now