20. BÖLÜM

10.4K 941 293
                                    

Sevilmeden büyümenin ne demek olduğunu, neye benzediğini en iyi sevgisiz büyümek zorunda kalan çocuklar anlar galiba. Zorunluluk, sevgisizliği doğurmamalı; fakat tüm şartlara, yaşanmışlıklara, çabalara rağmen bu olduğunda, çaresi yok, yapılacak iki şey vardır.

Ya büyüdükleri zaman aynı, benzer sevgisizlikten hayatlarına dahil ettikleri kişiler de nasibini alır,

Ya da böyle kişiler, bunu fırsata çevirerek kimseden görmedikleri tüm sevgiyi etrafındakilerle paylaşmalara doyamazlar.

İkincisini seçebilenler için geride bıraktıkları hayat ders niteliği taşırken o kadar şanslı olmayanlar ömürleri boyunca aynı sevgisizliği genetik olmayan bir aktarımla yaşatmaya devam ederler.

Bu yüzdendir ki, bir tecavüz sonucu hamile kalan, gönlü başkasındayken zorla evlendirildiği adamdan çocuk yapan pek çok kadın, içlerindeki öfkenin muhatabı olarak kendi dünyaya getirdikleri çocukları seçerler. Bir çiçek bile onunla konuşan insanın evinde daha deli, daha gür açarsa, sevgiyle büyüyen çocuklar da öyle serpilir.

Kabullenmek zorunda bırakıldıkları hayatı sevemedikleri noktada tam anlamıyla kıyım gerçekleşir. Sevginin büyütemediği çocukların ellerinden alınan sevgi kıyımı... Nice canlar yok etmeyen bir kıyımdır bu. Aksine bulaşıcı hastalık gibi sevgisiz çocuk, sevgisiz ergen, sevgisiz yetişkin ve  ebeveyn olurlar.

Çocuğun bedenine yapılan herhangi bir istemsiz dokunuş değildir sadece istismar. Sevilmeyen bir çocuk kadar kimse istismara uğrayamaz. Birileri tarafından gösterilmeyen her ilgi, dinlenilmeyen her söz, edilen her hareket, geri çevrilen her yaklaşım pek çok şeyin bedeninde açtığı fiziksel yaradan daha ağır yaralar bir çocuğu.

Kimse sevmek zorunda değildir elbette yaşadıklarını. Yaşamak zorunda olduklarını. İstemediği hayata zincirlenmiş gibi bağlanan kadınların yaşadıkları, onların kaderi olmaktan çıkmıştır artık. Kaderin çizildiği, kazanın gerçekleştiği durum seçimlerle oluşur. Seçemedikleri bir yaşamı onlara dikte ettiren her birey, kadın ya da erkek olsun beyin hücresi israfı demektir.

Kullanmayı bilmedikleri beyinleriyle kullanabilecek insanları yönetmeye çalıştığınızda terazinin kefeleri dengesizleşmeye açık, yaşanan haksızlıklara itiraz sesleri yükselmedikçe de mutsuz bir toplumun temelleri atılmaya mahkum edilmiş hale gelir. O temellerin üzerine ne gelirse gelsin mutsuzlukla yoğrulmak zorunda kalır.

Sevgiyle büyüyen bir çocuk ise, başına gelen her kötü olayda bununla başa çıkma becerisini o sevgiyle zaten doğuştan getirir. Sevilen hiç kimse kolay kolay pes etmeyi seçmez. Çaresizlerin işidir yarım bırakmak. Asıl çaresizlik de sevilmediği yerlerinden başlar. Kalplerine bir yudum sevgi girmemiş bir çocuğun çaresizliğidir belki de yaptığı her olumsuz tavır, bir başkaldırıdır bunu onlara layık görenlere.

Bir de sevdiğini belli etmekten çekinenler, utananlar vardır ki, hangisi daha fena karar vermekte zorlanır insan. İçinde doğal kaynak gibi bedelsiz ürettiği bir cevheri vardır; ama kullanmadıktan sonra insanlık yararına gelişim göstermesini bekleyemezsin.

Hele ki; görmek isteyene ve en çok hak edene göstermediğin, çatık kaşlarının altına disiplin adı altında sır gibi sakladığın, verse verilenin dünyaları değiştirmesini sağlayacak bir sevgiyse bu...

Eyvahlar olsun!

Kullanamadığı her şey körelir bir insanoğlunun elinde. Kullanmayı bilmiyorsa da bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır. Bunu da atalar söylemiş, sen işine geleni almışsın demektir. Sevgisini göstermeyenlerin çocukları zenginliğin kaçıncı kademesinde olurlarsa olsunlar mutsuz olurken, sevgiyle beslenen küçük beyinler o zenginliği maddiyatta aramaktan çoktan vazgeçmiştir zaten.

Ben Bir Karar VerdimWhere stories live. Discover now