49. BÖLÜM

8.9K 1K 413
                                    

Elindeki çamaşırlara anlamsızca baktı Neslihan. Bunları niye almıştı ki? Başladığı işi bitirmek mi istemişti? Makineden hemen almazsa daha fazla buruşurdu, ütülemesi zor mu olurdu yardımcı kadına? Normalde çamaşır bile yıkamıyordu, yarına giymek zorunda olduğu beyaz önlüğü kirli sepetine atmayı unutmuştu ve beyazları aradan çıkarmak istemişti.

Bir şekilde katlanmamış çamaşıra  tahammülünün olmadığı bir kişilik bozukluğundan müzdarip falan değildi yoksa. O, bozuk kişiliğinin ceremesini çekiyordu.

Nasıl da güzel geçiyordu günleri beş dakika öncesine kadar. Yaz tatilinin başlamasıyla hem evdeki düğünsel telaşlar hem de düğün sonrası yorgunluk atmak, bir soluklanmak için gidecekleri Paris gezisi için yerinde duramıyordu. Şimdiden yol haritası bile çıkarmıştı.

Bunun yanında eve çok yakın bir eczanede haftanın iki günü staj ayarlamış, Temmuz başından beri kendini geliştirmek adına attığı adımları özel hayatında da takdir toplamıştı.

Mart sonunda nişanlanan Kamuran ve Ercüment de düğün için Ağustos'u seçmişlerdi. Onlarınki kendilerinin aksine önlerindeki ayın son haftasıydı. Kerem ısrarla tam düğün gününde ayarlamak istemişti Paris'i; ama kadın için kocasının ablasının düğününe bu kadar az zaman kalmışken gitmek, Kamuran'a ihanet gibiydi. Onlar iki abla birden saatler içinde sil baştan oluşturmuşlardı Neslihan'ı. Elinden ne gelirse yapacaktı. Bir aydan az kalmıştı düğüne.

Hani çok güldük başımıza bir şey gelmesin! durumu vardır ya. Neslihan da mutluluktan uçmayı öğrenecekti bu bu dönemde. Kerem'le arası iyiydi. Birlikte uyuyorlardı, cinsellik amacı gütmeden. Kerem'in ailesi eczacı olacak gelinleriyle gurur duyuyordu. Duydukları gururu, açık seçik göstermekten asla imtina etmiyorlardı. Gelen giden çok olmuştu nişan tebriği için ve Nedret annesi bir dakika ayırmamıştı onu yanından okuldan arta kalan zamanlarında. Kim gelse gözlerinin içi gülerek tanıştırıyordu herkesle gelinini, affedersiniz üçüncü kızını.

"Kızım Esra'ya bir yardım etsene. Tek seferde getiremez hepsini." demişti sıradan öğleden sonrası eve gelen giden oturmasında.

"Tabii anne, hemen."

Öyle doğal, her zaman annesine seslendiği gibi çıkıvermişti ağzından anne kelimesi. Mutfaktan eli kolu tabak dolu çıkıp gelene kadar ne dediğine aldırış bile etmemişti. Hep diyordu sanki.

"Gel otur kızım. Okuldan geldin, zaten yorulmuşsundur. Ben de iş yap diyorum. Kaynanalık işte."

Kendi annesinden başka birine anne diyeceksin deseler gülerdi. Birinci neden, evlenilecek kadın olmamasıydı ki, eğlenilecek bir kadın da değildi o zamanlar. Okan eğlenmiş, Kerem ise evlenmişti onunla. Şimdi durumuna bakılacak olursa yirmi üç yıla yakın zamandır kaşla gözle anlaşmış kırk yıllık anne kız gibiydiler. İmayı havada kaptı bu yüzden. Kendi annesinin harika zamanlarından alışkın olduğu üzere...

"Sen buna iş mi diyorsun anne, Allah aşkına? Kim bilir sen neler neler yapmışsındır benim yaşımdayken. Hamaratsın bir de, maşallah. Kerem sulu köfte yap diyecek diye aklım çıkıyor benim."

Ortalık kahkahayla inlerken Nedret Arda kaynanasına erkek evlat diye tutturduğu için bir Fatiha üç İhlas okudu içinden acele. Neslihan'ı nasıl tanırdı yoksa? Kerem'le gurur duydu. İyi ki, dedi. İyi ki, o gece uçaktan iner inmez ısrar kıyamet gittiler o eve.

İşte Neslihan anne, baba demeye o süreçte başlamıştı, daha mutlu görmemişti onları. En baştan hitap etmediğine hayıflanmıştı. Özellikle Kerem, bunun için sanki daha uzun süre kalıyordu gözlerinde. Şimdi ona böylesine içten bakan adamın gözlerinin ferini söndürmüştü.

Ben Bir Karar VerdimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin