37 | we can meet again

889 84 90
                                    


"Beni asla tanımayan, hiçbir zaman fark etmeyen sanki bir su birikintisiymişim gibi yanımdan öylesine geçip giden, bir taşmışım gibi üzerimden tökezleyerek atlayan, hep ama hep giden ve beni sonsuz bir bekleyişle baş başa bırakan sen, kimsin ki benim için?"

***

Aradan 2 sene geçti.

2 koca sene. Harry'nin sesini duymadan, yüzünü görmeden, ona dokunmadan geçen 2 koca sene. Söylemesi kolay ama bana bir ömür gibi hissettirdi.

Dünya Sağlık Örgütü o teklifi hiç yapmamalıydı başhekimime belki de. Richard ben onu iş arkadaşından ileriye taşımazken bana aşık olmamalıydı, Harry bana sinirlenip Melany ile yatmamalıydı.

Bütün bunlar bizi bu iki seneye hazırlamıştı işte. İlişkimizin ilk senesi dolmadan 2 sene ayrı kalmıştık. Nasıl mı geçti?

Çok zordu. Fazla zordu. Yaşadığım şeyler kâbus gibiydi. Uçağım tekrar o güzel şehre, benim için manası aşk olan şehre, Londra'ya indiğinde aklımda olan tek şey buydu. Uzun bir kâbus geride kalmıştı.

Ben zor da olsa dayanmıştım çünkü acının sonunda büyük bir amaç vardı. Onu tekrar görmek, onun sesini tekrar duymak, onu öpmek, ona dokunmak... Hayatımda hiçbir şeyi bu kadar çok istememiştim ben.

Hiçbir şeyi, Harry'yi istediğim kadar istememiştim.

Küçük valizimi alıp havaalanında bir taksi aramaya başladım. Rüzgârlı ama güneşli bir hava vardı. Aynı içim gibi. Bir yandan onu tekrar görmek arzusuyla yanıp tutuşuyordum, bir yandan da bana olan tavırlarını merak ettiğimden içimde fırtınalar kopuyordu.

Evimize gidecektim tabii. Bıraktığım eve, onu bıraktığım yere.

Taksi tanıdık sokaklarda ilerken her bir değişimi görmek istercesine dikkatle bakıyordum sokaklara. Aynı his. Heyecan. Aşk. Özlem.

Harry ne yapmıştı ki bu sürede? Onu aynı yerde bulacaktım sanki. Sanki, o eve dönmeden önce gitmemişim gibi. Sanki, hastane nöbetinden sonra eve dönüyormuşum gibi. Harry evde olacaktı, kahvaltı da sofrada. Sonra kapıyı çalacaktım, o da açacaktı. Yine öpecekti beni, içimi titretecekti. Kahvaltıya mı yoksa yatağa mı gitmek istediğimi sorgulayacaktım. Sonra kahvaltımızı yapacak ve yatağa gidecektik ama ben o kadar yorgun olacaktım ki o beni öptüğü an huzurla uykuya dalacaktım bile.

Burada, şimdi doğru olan tek bir şey var. O da yorgun olmam.

Kalp atışlarım hızlanırken evimin sokağına girdi taksici. Araba durdu. Ben de durdum, hatta o kadar uzun durdum ki taksici bana tekrar seslenmek zorunda kaldı. Ücreti ödeyip indim ve bahçe kapısından içeri girdim.

İşte ilk hayal kırıklığı. Arabası bahçede değil. Tanrım, ne olur evi satmamış olsun.

Pencerelere dayanılmaz bir istekle yanaştım ve içeri bakmaya çalıştım. Pek bir şey görememiştim. Arka bahçeye dolaştım ve pis havuzu gördüm. Neden bakımlı değildi? Bu evin sahibi neredeydi? Ben buradaydım, Harry nerede kalmıştı?

Diktiğim çiçeklerin hepsi solmuştu. Her şey neden bu kadar bakımsızdı? Kalbim terleyerek etrafı dolaştım ve şans eseri, mutfaktan bahçeye açılan kapının kapalı fakat perdesinin açık olduğunu gördüm. Bir an bile düşünmeden içeriye baktım.

Gözümden bir damla yaş aktığında yere çöktüm ve ağlamaya başladım. Sevinçten. Harry buradaydı. Sadece... hâlâ burada yaşıyordu işte. Ön bahçeye dolaşıp kapının önündeki taşların üzerine oturdum ve Harry'nin gelmesini umut etmeye başladım.

Ne kadar aptalca! Her şey ne kadar saçmaydı. Albüm oraya oturduğumda aklıma gelmişti. 2 sene geçti üzerinden. Doğum günümde çıkan albüm... asla dinleyemedim daha.

Melody | Harry StylesWhere stories live. Discover now