Bölüm 8

1.9K 89 13
                                    

Serhan...Adam bir ömür gibi.Sert duruyor ve de sürekli ciddi.Acaba gençken de böyle miydi? Onunla tanıştığımızda yani, üniversitedeyken...Beni bu bakışlarıyla mı kendine aşık etmişti? Eğer öyleyse duygularını karşı tarafa açan kişinin ben olmadığıma hatırlamasam bile eminim.Böyle bakan birinin gözlerine nasıl cesaretle bakabilirim?Koyu kahve gözleri dipsiz bir kuyu gibi...O kuyuya nasıl ansızın, tedbirsiz dalabilirim?Beni hep yargılıyor gibi.Beni savunan olmadan karşısına nasıl çıkabilirim?Ona bakarken derinlerden bir yerlerden kalbime bir şeyler olduğunu hissedebiliyorum.Aynı şeyi beynim de hissediyor mu, kendini onu hatırlamak için zorluyor mu, bilmiyorum ama ben galiba onu...
Yatakta uyanan adamı izleyip bana bir şeyler söylemesini bekledim.Günaydın, mesela.Ama o yastığının altına kolunu sıkıştırmış susuyor ve sadece bana bakıyordu.Kaşlarımı kaldırıp sorgulayıcı bir bakış attığımda aklından geçenleri benimle paylaştı.
"Günaydın diyeceğim ama sen uyanalı çok olmuş galiba."
Haklıydı, ben uyanalı bir saatten fazla olmuştu.Erkenden giyinip duruma orantılı bir şekilde süslenmiş, bu süre zarfında bir de kurabiye yapmıştım.Hangisini sevdiğini bilmediğimden Candan'dan tüyo almadan önce ikisinden de yapmıştım.Eylül'ün...Eylül'ün hangisini sevdiğini bilmediğimden...Başımı sallayıp gülümsedim.
"Evet, bugün biraz heyecanlıyım.Gittiğimiz yerler bana yardımcı olursa ve bizi hatırlamamı sağlarsa...Bizden kastım Eylül'le ben...Bir de sen, tabii."
Kafamın karışıklığı konuşmalarıma da yansımıştı.Battıkça batmayı göze alamadığımdan sessiz kaldım ve onun yataktan kalkışını izledim.
"Eylül de uyanmıştır.Ben hemen hazırlanayım."
​Evimizin büyükçe bir bahçesi olmasına rağmen piknik için dışarıyı seçmek aramızdan sadece Eylül'ün fikriydi.Daha önce değişiklik olsun diye bizi buraya, bu ormana getirmişti.Masalar ve sandalyeler özenle dizilmişti ve iki masa arasında genişçe bir alan vardı.Oldukça temiz ve düzenli görünüyorlardı.Burayı neden beğenmediğim ve sürekli olarak söylendiğim konusunda kendime bir kez daha eziyet ettikten sonra bunu düşünerek canımı sıkmak istemeyip kurabiyelerden yiyen Serhan'a döndüm.
"Nasıl olmuş?"
Serhan ağzındaki lokmayı çiğnemeden donuk bir şekilde bana baktığında biraz korksam da gözünü kapatıp "Mmmm!" demesiyle yüzüme bir gülüş yerleştirmiştim.
"Harika!Candan kendini bayağı aşmış."
Övgüleri kabul edip göğsümü sessizce, ona belli etmeden kabarttım.Sonuçta bu kurabiyeleri o bilmese de ben yapmıştım.
"Baba, kurabiyeleri annem yapmış inanabiliyor musun?Bana da Candan abla söyledi." Eylül'ün söylediği şeyle beraber Serhan öksürmeye başladı.Bunu yaparken gözünü bir bana bir kızına çeviriyor, söylediklerinin doğruluğundan emin olmaya çalışıyordu.Yan tarafa dönüp sırtına vurdum.Ancak çayını yudumladıktan sonra kendine gelebilmişti.
"Gerçekten mi?"
Bir omzumu havaya kaldırıp başımı o tarafa doğru eğdim.Bunu yaparken "Ne, yapamaz mıyım sanıyorsun?" demek istemiştim.Kızımız yemeğini bitirip topu eline aldı.Onu yere bırakıp futbolcular gibi koşturmaya başlamıştı.Serhan'sa...O hâlâ bana bakıyordu.Başımı iki yana savurup sordum.
"Ne?Neden öyle bakıyorsun?"
Bana bir şey söylemeden gözlerini kaçırıp kızımızın yanına gitmeyi tercih etti.Bunun üstünde çok durmadan kalkıp onlara katıldım.
"Eee, ne oynuyoruz?"
Bunu söylediğimde ikisinin de şaşkın bakışlarına maruz kalmıştım.Elimizde bir top ve de üç kişi vardı.Ne dememi bekliyorlardı?
​Gün boyunca top oynayıp yemek yedikten sonra Eylül'ün gönlünü yapmak için hepimiz yorulmuş olsak da sahile gidip elimize onun deyimiyle "kocaman toplar" yani dondurma almıştık.Kumsal tarafında yürüyor, enerjisinden sadece yüzde yirmisi kalan çocuğun koşuşunu izliyorduk.
"Bu yorgunlukla yarın okula gidebilecek mi acaba?" dedim Serhan'a bakıp.Dondurmasını yaladıktan sonra ağzındakini yutup gülümsedi.
"Eve gideriz şimdi ama bizimki arabada sızar kalır.Yolda bile uyuyacaktı da dondurmanın hatrına zor dayandı."
Onun yanında kumsalda yürürken normal şartlarda ne kadar doğal bir insan olduğunu fark etmiştim.Üstünde takım elbisesi ve yüzünde ciddi bakışları yoktu.Belki de ben boşuna alınıyorumdur, belki de o bakışlar bana değil de evdekilere özel bir şeydir, belki de oradayken üstünde fazla sorumluluk olmasının verdiği gerginliktendir.Dondurmanın külahını da yedikten sonra peçetesini ilerideki çöp kutusuna atıp koşarak kızının yanına geçmişti.Küçük kızımızın sırtının terleyip terlemediğini içgüdüsel bir şekilde olayın akışında farkında olmadan kontrol etti.Ne kadar da düşünceli ne kadar da iyiydi.Dondurmamı bitirdikten sonra bir çöp kutusu da ben seçip peçetemi içine attım sonra onlara yetişip aralarına katıldım.
"Kaybeden diğerlerine masal okur, arabaya kadar yarış!"
Kural ihlali yapıp onlardan önce koşmaya başladım.Arkamdan bana yetişmeye çalışan Eylül'ü elinden tutup öne doğru koştururken onu hızlandırmıştım.Arkada tek başına kalan Serhan kızımı da yanıma almamla boş kalıp tüm gücünü ve dikkatini koşmaya vermişti.Vücudunun şekilli olmasının genetik ya da tesadüf eseri olmadığını kanıtlayıp ikimizin de önüne geçti.Arabaya vardığında önümüzden bize gülüyordu.
"Bugün masal dinleyerek uyuyacağım."
Eylül kollarını bağlayıp sinirli sinirli, arabanın kapısını açtı.Tam binmek üzereyken vazgeçip gözlerini babası gibi kıstı.
"Of, baba!Ben dinleyecektim masalı, niye kazandın ki?Hem ben okumayı yeni öğreniyorum, okuyamam!"
Kızının küsmesine dayanamadığından alnına ufak bir öpücük kondurup saçlarını sevdi.Onun kulağına fısıldarken söyledikleri benim kulağıma da gelmişti.
"Sen annenden önce geldin, prensesim.Masalı annen okuyacak."
Serhan'ın söyledikleriyle kızın gözleri parlamıştı.Kapıyı tutan babasını bekletmeden sevinçle arabaya bindi.Onun ardından kapıyı kapatırken kollarımı bağlayıp kaşlarımı çattım.
"Harika, önde başlamama rağmen kaybettim.Bu da yetmezmiş gibi cezayı tek başıma çekeceğim."
Bana bakıp gülümsemesini sürdürdü.Yüzündeki gülüşü bana baktığında silmemeyi sonunda öğrenmişti.
"Çocukla çocuk mu oluyorsun bana mı öyle geliyor?"
Söyledikleriyle ciddiyetimi bozup ben de gülmeye başladım.Gerçekten de çocukla çocuk oluyordum.Bunu yapmayı kesmeli, büyümeli ve bir an önce anne moduma geçmeliydim.Serhan'a bakarken karşıdan gelen arabanın farı onun yüzüne yansıdığında dondurmasının dudaklarında kaldığını fark etmiştim.Çantamdan temiz bir peçete çıkarıp ona uzattım.
"Bana bunu dudağında dondurma kalmış biri söylüyor.Biraz karadut, biraz çikolata... Üzgünüm seni bu şekilde ciddiye alamıyorum."
Peçeteyle başarısız silme girişimini yeterince bekledikten sonra onun elinden alıp kendim sildim.Bunu yapmam onu germiş ve kaşlarının tekrar o beklendik haline girmesine neden olmuştu.Dudaklarını temizlediğimde elimi çekip geriye giderek ona rahatlaması için fırsat tanıdım.Sessizlik birkaç saniye sürmüş ve her şey dinginleşmişti.Daha fazla beklemeden arabaya girmek için diğer tarafa geçmek istediğimde elimi tutup beni öncekinden daha yakın olacağımız şekilde kendine doğru çekti.Dengemi korumak için koluna tutunup gözlerine bakmaya başladım.Konuşmuyordu, dudaklarından bir kelime bile çıkmıyordu ama gözleri... Onlar içinden kim bilir neler sayıp söylüyordu.Derin bir nefes alıp konuşacak gücü kendinde bulduğunda olabileceği en sakin halde sordu.
"Hafızan yerindeyken bizim hakkımızda ne biliyordun da bize öyle davranıyordun?"
Aslında sorduğu şey benim onu gördüğüm günden beri merak ettiğim ve düşündüğüm bir soruydu.Bunun yanıtını ben de arıyordum ama henüz cevabı bulmaya yaklaşmamıştım.Elimden gelen tek şey bekleyip görmekti ve...Eski halime dönmemek tabii.

***

Hayatı Yalan'dan yeniden merhabalar.Desteklerinizi mutlaka bekliyorum.Bölüm sorularımız:
1)Yasemin daha önceleri piknik yapmayı neden sevememiş ve söylenmişti? 2)Piknik sonrası Serhan ve Yasemin arasındaki dengeler nasıl değişecek?
3)Eylül ve Yasemin'in arası ısındı mı?
4)Sizce Yasemin hafızası yerindeyken neyi biliyordu da onlara öyle davranıyordu?

Hayatı YalanWhere stories live. Discover now