2. Bölüm " Saçlarım"

6.4K 586 248
                                    


Konuşmasını çok kısa kesmişti. Eve vardığımızda Mert benimle birlikte araban inmiş ve benimle birlikte yürümeye başlamıştı. İşim var dediğini hatırlıyordum. Sanki bakışlarımı fark etmişçesine elleriyle gömleğinin yakalarından tutup " Şunu değiştireceğim. Bence leş gibi kokuyorum." o tiksintiyle yüzünü buruştururken yüzümde bastıramadığım bir tebessüm ortaya çıktı.

" Bu arada ben niye seni erken görmek istedim biliyor musun? Yarın annemler yemeğe gelecekmiş." Kapıdan geçip asansöre bindiğimizde hızlıca düğmeye basmıştım. Mert her ayna gördüğünde elleriyle saçlarını düzeltiyordu.

" Yemek yapmasını biliyor musun?"

Çantamın içinden telefonumu çıkarmaya çalışıyordum. Şu çantanın içinde bir ben yoktum. Benden başka her şey vardı. Aradığım şeyi hemen bulsam kesin bana ödül verirlerdi.

" Bilmiyorum. Sen biliyor musun?" sıkıntıyla kendi kendime oflayıp pufluyordum.

Evde çok yemek pişmiyordu. Ben ne bulursam yiyordum. Pratik bir şeyler yapabiliyordum ama şöyle hamaratlı insanların yapabildiklerini tabi ki yapamıyordum. Mert saçlarıyla oynamayı bırakıp bana hızlıca dönmüş. Meraklı bakışları yüzümde gezinmeye başlamıştı.

" YouTube'a baksak yapsak? Ya da sen yap ben bulaşıkları yıkarım. "

Yüzünde bir gülümseme vardı. Benimle dalga mı geçiyor diye uzun süre gözlerimi onun gözlerinden ayırmadım. Yemek yapmayı geçtim Mert hayatında hiç bulaşık yıkamış mıydı acaba?

" İnsanları zehirlemek istemezsin herhalde ? " dedim iç çekerek.

" Şimdi sen bizimkileri zehirlesen sana laf söylemezler. Ben zehirlesem aile faciası olur. Mert Tek babasının ölümüne nasıl sebep oldu? Ona en zehirli yemekleri hazırladı. " elini yukarı kaldırmış manşetleri hayal ediyordu. Küçük bir kahkaha atmıştım. Neden her zamanki gibi yemek yapacak birilerini bulmuyordu ki? Bu nerden çıkmıştı şimdi?

Ayakkabılarımızı çıkarıp evden içeri girer girmez kendimi büyük holdeki koltuğun üstüne atmıştım. Dışarı insanı yoruyordu. Ayaklarımın altı sızlıyordu. Soğuk bir duş almak istiyordum. Serinlemeye ihtiyacım vardı. Sevdiğim yazar da gelmemişti. Bu beni biraz üzmüştü.

" Allah'ım! Ölüyorum!" Diye yüksek sesle bağırdım. Bağırmak sanırım en güzel stres atma yöntemiydi. Mert çoktan odasına gidip üstüne mavi bir tişört giymişti bile. Neden bu kadar tertipli ve düzenliydi. Mavi kendisine yakışıyordu bence. Göz ucumla onu izliyordum. Holde duran aynanın önüne geçmiş tekrar saçlarını düzeltiyor kendi kendine gülümsüyordu. Hakkını verelim erkeksi bir havası vardı. Yakışıklıydı.

" Ne kadar çok saçlarınla uğraşıyorsun!" Onu izlerken yattığım yerden doğrulup normal oturur pozisyona geçtim. Ben de duş alıp işlerime koyulsam iyi olacaktı.

" Kızlar bu yakışıklılığa geliyor sen ne diyorsun! Benimle yatacak kaç kız var..." tam ne söylediğini fark etmiş başını bana doğru çevirip tepkimi merak edercesine gözlerimin içine bakmaya başlamıştı.

" Haklısın yakışıklısının zenginsin. Seninle yatmak isteyen seni elde etmek isteyen kız çok olur. Değerli şeyler göz kamaştırır. İnsanlar sahip olmak isterler ama sahip olduktan sonra daha iyisini ister. Doyumsuzluk deniyor sanırım buna. Yani senin de pabucun dama atılır dikkat et." İşte gerçek sevgi bu değildi. Asıl sevgi karşındaki kişiyi uzun süre sevebilmekti.Onunla tatmin olabilmekti.

"Diyelim ki bir çok kişiyle yatıp kalktın. Sonuç seni anlık mutlu etti. Sonra ne olacak?"Bunu merakla sorarken oturduğum yerden kalkmıştım. Topuz yaptığım saçımı çözüp aşağı doğru saldığımda ensemdeki yapış yapış hissi veren terler beni rahatsız etmişti.

Sıradan Where stories live. Discover now