8. Bölüm " Bavullar"

4.2K 475 61
                                    

Babamla deniz kenarına geldiğimizde heyecanlanmıştım. Babamı beklemeden koşarak sahil ve kumlara kendimi atmıştım. Sıcak kum ayağımı yakıyordu. Biraz sıkıntıyla deniz kenarına ulaşabilmiştim sonunda. Ortalık cıvıl cıvıldı. Çocuklar suyla oynuyordu. Bazıları kumdan kaleler yapıyordu. Babamla eskiden yaptığımız kumdan kaleleri hatırlamıştım tabi o zamanlar abim
de vardı.

Babam havlusunu uygun bir yere sermeye çalışıyordu. Bir an hüzünlendim. Abimi özlemiştim. Babamın yanına geri gittiğimde onun yorgun gözlerinin içine baktım. Abimden sonra daha bir dalgın olmuştu. Havlusunun üzerine oturup sakince denizi izlemeye başlamıştı. Onunda buralarda geçen mutlu anılarını düşündüğünü biliyordum. Babamın yanına oturup dizlerimi kendime doğru çektim.

" Onu düşünüyorsun değil mi?" ağlamak istiyordum. Bu isteğimi bastırmak istiyordum.

" Biliyorsun aileler çocuklarının iyiliğini düşünür ve evlatlarına bir şey olsun istemez. Sanırım abini çok sıktım. Onun içki içmesini istemiyordum. Sigara kullanmasını istemiyordum. Neden bilmiyorum çok değişik bir çocuk olarak yetişti. Ben çalışmak zorundaydım. Anca eve para getirebiliyordum. Onunla ilgilenemiyordum." babamın yükü ağırdı belki kendine göre. Biz onun için büyük bir sorumluluktuk.

" Kızar mısın bilmiyorum ama ikinci çocuğu istememiştik çünkü ben korktum. Sizleri düzgün yetiştirememekten korktum. Siz görmüyorsunuz belki ama her gün eve gelen faturalar , eve alınması gereken şeyler, okul masrafı. Çabaladım. Hep çabaladım. Belki bu yüzden birazda senin iyi bir aileye gitmeni istedim. Sıkıntı çekmeni istemedim." babamın gözleri dolunca benimde gözlerim dolmuştu. Başka birilerini kendinden daha çok düşünmek en büyük erdemlikti belki.

Bir babanın göz yaşlarını görmek dünyanın en acı verici hissiydi.

" Annen bana destek olmaya çalıştı biliyorsun. En büyük destekçim annendi. Belki bu yüzden evlilik denen şey belki yanına bir destekçi bulmaktı. Bilmiyorum. İyi günde kötü günde onunla birlikte bir şeyler yapmaktı. " babam biraz dertliydi. Sanki denize bakıp ona hislerini dökmeye gelmişti bugün.

Bir kolumu onun omzuna doğru koydum. Babam gülümsemeye çalıştı. Kendini gülmek için zorluyordu.

" Abin olacak o hayta ne yaparsa yapsın o benim bir parçam. O beni atsa ben onu atamam. Biz onu dünyaya getirdik. Biz bu sorumluluğu kabul ettik. Ama onunla tekrar nasıl barışacağımı bilmiyorum. Telefonlarımı açmıyor. Onun tam olarak ne yaptığını bilmiyorum..." babam biraz daha sakinleşmiş bir eliyle kumla oynamaya başlamıştı.

" Ben ona ulaşmaya çalışırım. Sen canını sıkma hadi. " onun sırtını sıvazladığımda bana doğru bakmıştı.

" Güzel kızım. Akıllı kızım benim. Annen gibi anlayışlı yapıcı bir huyun var . Bunu seviyorum. E seninle odanı birlikte döşedik. Odandan memnun musun? Çizimlerine devam ediyor musun?"
Babam merakla bunu sorunca hemen ayağa kalkmıştım. Odama yatak aldığımı söylememiştim. Babam orayı çizim odası olarak biliyordu. Benim çalışma odam gibi düşünüyordu. Üstüne üstelik işi bir anlık kararla bırakmıştım.

" Hadi ya yüzmeye geldik. Mutlu olalım azıcık ! Piştim burada ! "

Babam da hemen ayağı kalkmış benimle birlikte denize doğru koşmuştu. Saatlerce yüzdükten sonra birlikte eskisi gibi kumdan kaleler yapmıştık. O koca göbekli babamı kumun altına gömüp onunla biraz uğraşmıştım. İyice yorulduğumuzda eve dönmüştük. Dışarıda yemek yiyecektik ama annem bizim için çoktan bir şeyler hazırlamış babama haber vermişti. Eve iki yorgun savaşçı olarak vardığımızda yemek yiyecek halim bile kalmamıştı. Yemekten sonra babam da ben de odalarımıza çekilmiştik. Kendimi yatağa atar atmaz uyumuştum.

Sıradan Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz