XLIX.

29.2K 1.3K 441
                                    

Hayatı bin bir çeşit renklerden oluşan bir palete benzetiyordum. Gündelik yaşamın her alanında yalnızca tek bir rengi görmediğimiz yahut kullanmadığımız gibi, hayatta da her daim aynı duyguları yaşayamazdık. Hatta benim buna dair enteresan bir bakış açım bile var denilebilirdi. Duygular o kadar geniş bir aralığa sahipti ki, bir insan aynı duyguyu bir kez daha yaşayamazdı bana göre. Her bir duygu, o ana özel, o anın rengine bürünürdü. Eğer çok ilerde o duyguyu tekrar yaşamak için rengin tadına bakmak isterseniz, size ton farklılıklarıyla bambaşka bir duygu eşlik ederdi.

Yaşadığım tüm bu renk cümbüşünü ancak böyle ifade edebiliyordum. Büyümüştüm. Bugün, yirmi birinci yaşıma bastığım gündü ve ben şimdiye kadar paletimde ne kadar da çok renk biriktirmiştim. Beyazdan siyaha doğru, her tonda apayrı renkler. Belki izimi dünyaya uzun yıllar boyunca bırakamamıştım ama dünyada kendime göre kocaman bir yer kaplıyordum aslında. Çünkü ben, büyürken en çok benim önemli olduğumu anlamıştım.

"Anne, sandaletlerimi nereye koydun?"

Küçük valizimi koridora çıkarırken, dün gece market poşetine sardığım sandaletlerimin koyduğum yerde olmadığını fark etmiştim. En sevdiğim sandaletlerimi yanıma almadan hiçbir yere gidemezdim!

"Bavulunun bir köşesine sıkıştırdım," dedi annem mutfaktan, elinde piknik sepetine benzer bir şeyle çıkarken. "Ayrıca Nazlı, yavrum, o nasıl bavul hazırlamak çocuğum? Vallahi utandım kapağını açtığımda, kıyafet katlayıp yerleştirmeyi bile mi bilmez bir insan?"

"Düzgün bir şekilde yerleştirmeye ne gerek var ki? Amaç zaten onları bir yere taşımak değil mi? Çıkacaklar oldukları yerden bir şekilde," diye homurdandım.

"O zaman dolabımıza da olduğu gibi atalım annem? Böyle sığmadığında da ayağımızla tekmeleyerek ittirir, kapağı kapatıp kulplarını zincirleriz. Ya da hiç dolaba da koymayalım, fırlattığımız yerde dursunlar zaten ordan da alıp giyeceğiz sonuçta."

Annem bana tatlı tatlı, fakat alttan agresif bir ses tonuyla karşılık verirken nefesimi dudaklarımın arasından üfledim. Bu kadının benimle sorunu neydi? Sağ olsun birkaç aydır Onat'ın yerini hiç aratmamış, hatta anlaşmalılarmış gibi üzerine bile katmıştı!

"O sepettekiler ne?" Buradan bakılınca, fermuarı çekili olsa da sepetin içinde epey şey varmış gibi görünüyordu.

"Börek açtım," dedi annemin yüz ifadesi saniyesinde güllerle kaplanırken. "Yolda acıkırsanız diye, bir de kek ve poğaça yaptım. Termosa biraz sıcak su kaynatıp koydum, yanında poşet çay var. Bardak, tabak falan da var. Peçete, üzerinizi batırmadan yiyin diye masa örtüsü-"

"Sen ciddisin," diye mırıldandım ona şaşkınlıkla bakarken. "Bitanem, savaşa gitmiyoruz biz alt tarafı Onat'ın ailesinin yaşadığı şehirde iki gün konaklayıp geri döneceğiz. Yollarda yemek yiyecek milyon tane yer var. Niye bu kadar zahmet ettin ki?"

"Hiçbiri anne yemeğinin yerini tutmaz." Annem gücenmiş bir bakışla bana bakarken derin bir nefes aldım. "İnsan bir teşekkür eder. Hem ben senin için mi yaptım? Onat oğlum o kadar araba kullanacak, yorulup acıkacak."

"Yok artık, anne bugün benim doğum günüm hatırlatırım." Gücenmiş bir şekilde bakma sırası bana geçmişti çünkü henüz valide hanımdan, doğum günüme yönelik bir sözcük duyamamıştım.

"Seni ben çıkarttım nasıl unutayım? Hem de bayağı bir zorlandım, tombul bir çocuk olarak doğdun." Bir elimi alnıma yapıştırdığım sırada annem gülmeye başlamıştı bile. "İyi ki de çıkartmışım ama. Tüm o zahmetlere değdi. İyi ki doğmuşsun annesinin kuzusu."

Mavinin Maviyle Buluştuğu ÇizgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin