III.

38.4K 2K 734
                                    

Dünya yılına göre yıl 2230. Dünya tamamen yok olmuş durumda. Rusya Federasyonu'nun gizli bir şekilde yürüttüğü ırk toplama projesi sonucu, yeni doğacak her ırk, dünya yok olduğunda yaşatılmak için Satürn'ün Titan adlı uydusuna gönderildi. Titan büyük ölçüde su kütlelerinden oluşmasına rağmen, canlı türünün yaşamasına en uygun yerlerden biriydi. Uygarlık tamamen yok olmuş, dünyadan sağ kurtulanlar ise, yalnızca yeni doğacak ırk için-

"Ne yazıyorsun bakalım?"

Engin'in sinsice arkamdan yaklaşmasıyla, abartısız oturduğum yerden üç santim kadar havalanmıştım. Neredeyse yarım saattir bu paragraf üzerine düşünüyordum ve sanırım bu hızla devam ederek yirmi beş yıl sonra beynimde düzenlediğim şeyi anca bitirebilirdim. Soluklarımı düzenlemeye çalışarak dizlerimi sandalyede kendime doğru çektim. Şu anda sandalyede oturduğum pozisyon her insan evladının harcı değildi.

"Bir şeyler işte," dedim kâğıdı kolumun altına doğru çekerek. İş kelimelerime gelince, son derece çekingen biri olup çıkıyordum.

"Yalancı," diye fısıldadı Engin gözlerini kısarak.

"Sen kombinin borusunu sökmüyor muydun hem!" diye sitem ettim. "Yarım kadar kolileri taşımak üzere gelecekler. Ben gitmeden bu evin son derece zarar görmesini istiyorum."

"Boruları söktüm," dedi Engin gurur dolu bir sesle. "Hatta parkelerden birini de çekiçle çatlattım."

Yüzümde oluşan pislik gülümsemeyi engelleyemedim. Her şeyin bir bedeli vardı. Beni iki yıllık güzelim evimden mahrum bırakıyorlarsa, bu bedeli ödemeyi göze almış olmalılardı. Zaten taşınıp gittikten sonra buraya en fazla Gülten abla ile görüşmeye gelirdim. Onda da yelloz Ömür teyzeye görünmemek zor değildi. Çok sevdiği yeğeni hasarı güzelce karşılamak zorundaydı. Ama hala içimdeki kin ölmemişti.

"Başka ne yapabiliriz?" diye sordum ayağa kalktığımda. Hala pijamalarım ve pofuduk ev ayakkabılarımla duruyordum. Cumartesi taşınmak için hiç de güzel bir gün değildi açıkçası.

"Mutfağın ışığını patlatabiliriz."

"O çok basit olur," dedim beynimdeki çarklara yüklenerek. Sonra adeta başımın üzerinde bir ampul yandı. Tabii ya!

Engin'i de alıp merdivenlerden inmeye başladığımda, Engin bunun berbat bir fikir olduğunu, kesinlikle yapmamamız gerektiğini söyleyip duruyordu ama bence tamamen dâhice bir fikirdi. Benim için hiçbir sıkıntılı yanı da yoktu. Yanımızda getirdiğimiz küçük eşya kutusuyla, bodrum kata sessizce indiğimizde, bodrumun anahtarının kopyasını istediğim için kendimi öpesim geldi. Uzun zamandır açılmadığı belli olan kapının kilidini açıp, geriye doğru ittirdiğimde yoğun bir toz bulutu ile karşılaştım.

Dahası bu tozu solumak zorunda kalmıştım. Öksürerek bir kolumu burnuma kapattım ve rutubetli, aynı zamanda fazlasıyla karanlık bodrum katta yürümeye başladım. Aradığım buralarda bir yerlerde olmalıydı.

"Engin!" diye bağırdım fısıltıyla. "Ne duruyorsun! Gelsene buraya."

"Ben gelemem," dedi Engin.

"Ah!" diyerek ona ters bir bakış attım ve bir elimi belime koydum. "Fareyi yakaladığımda ilk önce senin üzerine salacağım."

Engin gözlerinden alevler fışkırtacakmış gibi bana uzun bir süre baktı ve sonunda benim arkamdan içeri girdi. "Seninle arkadaş olmak hayatımda yaptığım en büyük hataydı," diye ekledi homurdanarak.

"Hadi oradan."

"Sen manyaksın."

Gözlerimi devirerek karanlıkta küçük bir çift göz aramaya başladım. Bu bodrumda fare olduğuna adım gibi emindim çünkü bazen birinci kattaki daireleri bile bastıkları oluyordu. Ben fareden hiçbir zaman korkmamıştım. Hayvanlarla aram son derece iyiydi. Bu yüzden fare yakalamak benim için problem değildi. Bakalım yeni taşınan yeğen parçası, kendi ellerimle onun için bıraktığım sürprizi görünce ne yapacaktı?

Mavinin Maviyle Buluştuğu ÇizgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin