XV.

28.2K 1.5K 391
                                    



Yatağıma uzanmış, dizüstü bilgisayarımdan bu akşamki görüntülerimin haber manşetine nasıl dönüştürüldüğüne bakıyordum. Onat'tan gizleyerek odama taşıdığım bir kase cips ve bir bardak kolayı mideme indirirken, sabahtan bu yana okumadığım süre içerisinde hakkımda ne yazılıp çizildiyse hepsini dayanamayıp okumaya karar vermiştim. Tam manasıyla hayatım ellerimin arasından kayıp giderken cips yiyerek ayakta kalmaya çalışıyordum demek yalan olmazdı.

ÜNİVERSİTELİ SEVGİLİ, BİR KAFEDE GARSON ÇIKTI...

Başlığa tıklayıp yalnızca bir saat önce internet sitesinde yayınlanan haberin detaylarını okurken, kola boğazımı alev topu gibi yakıp geçiyordu sanki.

Tufan Özkan'ın yeni sevgilisi, sıradan bir üniversite öğrencisi olmasının yanında, bir kafede garson olmasıyla herkesi şaşkına uğrattı. Akıllara bu ikilinin nasıl bir araya geldiği sorusu takıldı. Genç kız çalıştığı kafeden akşam saatlerinden ayrıldı. Bazı blogger hesapları genç kızın para avcısı olabileceğini dile getirirken, birkaç kişi de genç kızın böyle şaşaasız hayat sürmesini ciddiye alarak hakkında olumlu görüşlerde bulundu.

Gözlerimi devirerek haberin altındaki yorumları okumadan sayfayı kapattım. Başka sitelere baktığımda, kolumla yüzümü gizlediğim fotoğraf kullanılarak, hemen hemen aynı şeylerle itham edildiğimi fark edince sinirlerim bozuldu ve başıma inceden bir ağrı girmeye başladı. Ama neyse ki birkaç haber sitesi Kafka Kafe'nin adının göründüğü fotoğrafları yayınlamıştı. En azından bunca tantana bir işe yaramıştı yani.

Bileğimdeki ağrı artmaya başladığında derin bir nefes aldım. Bilgisayarın kapağını kapattım ve yorganı üzerimden sıyırarak bileğimin içler acısı haline baktım. Ayağımı dışa doğru öyle bir açıyla basmıştım ki, yan tarafı tamamen morarmıştı ve inanılmaz şişmişti. Kırık veya çıkık olduğunu sanmasam da, acısı devamlı artıyordu. Bu ağrı ile uyumaya karar versem de, yatağın içinde dönüp durduğum her dakika azap gibi gelmeye başlamıştı. Belki ağrı kesici içmeliydim yahut Onat'tan bileğim için yardım alabilirdim. Bu isteğimi pek hoşgörüyle karşılayacağını sanmasam da, denemeye değerdi. Bu yüzden yorganı üzerimden atarak üzerime bir hırka aldım ve odadan çıktım. Onat çalışma odasında değildi. Kendi odasının kapıs ise kapalı olmasına rağmen ışık açık olmalı ki, kapının altından ışık huzmesi çıkıyordu.

Ayağımın üzerine zorlukla basarak Onat'ın kapısına kadar ilerledim ve tüm cesaretimi toplayıp kapısını tıklattım. Eve geldiğimiz gibi yine kendi odalarımıza dağılmıştık bu yüzden ne yaptığına dair bir fikrim yoktu.

"Gel," diye seslendi Onat içerden.

Kapıyı yavaşça aralayarak kafamı içeri doğru uzattım ve elindeki birkaç dosyayı okumakta olan Onat'a baktım. Kafasını kaldırmamıştı fakat başını bana doğru çevirmişti.

"Bölüyor muyum?" diye sordum şirin bir sesle.

"Her zaman."

Dudaklarımın arasından sitem dolu bir nefes vererek kapıyı iyice ittirdim ve içeri girdim. Onat gözlerini bana çevirdiğinde, yüzünde 'ne var?' der gibi bir ifade oluştu. "Bileğim çok ağrıyor," dedim kollarımı göğsümde kavuşturarak.

"Ekmeğe basmasaydın," dedi bakışlarını tekrar dosyaya indirirken.

"Her zamanki gibi çok espritüelsin."

"En az senin kadar."

Bu konuşmanın böyle gitmemesi gerekiyordu. Yine birbirimize laf sokmaya başlamıştık ve buna bir anlam veremesem de bu adamla doğru düzgün konuşma yapamıyordum. Biraz daha yumuşak başlı olmayı denemeliydim. Böyle durumlarda istemese de, vicdanından ötürü bana hayır diyemiyordu.

Mavinin Maviyle Buluştuğu ÇizgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin