YEŞİL GÖZLÜ DEV

640 47 2
                                    

Tesadüflere pek inanmazdım, bence insan yaşaması gerektiği şeyleri yaşardı. Bunun içinde de tesadüflere pek yer yoktu. Sadece öyle olması gerekiyordu işte. Bizim için küçük şanslardı belki de? Ya da uğur?

"En sevdiğinden buldum."

Afra yanıma yaklaşırken elinde tuttuğu kadehi havaya kaldırmış büyük bir zaferle bana uzatıyordu. "Beyaz şarap. Tam damağına layık, her zaman en zor bulunanı seviyorsun."
Yorumuna karşılık gülümsedim. Teşekkür ederek elinden aldığım kadehi dudaklarıma yasladım ve koca bir yudum aldım. Gecenin başından bu yana içim yanmış gibiydi.

Okul çıkışından sonra Doğu ve Afra'yla birlikte evlere dağılmıştık. Herkes hazırlanıp bir araya gelmek için sözleşirken eve gider gitmez ilk yaptığım şey kestirmek olmuştu. Neyseki telefonumu yanıma almıştım da Afra'nın aramasıyla birlikte kalkmış, duş aldıktan hemen sonra hızlıca hazırlanmıştım. Doğu arabayla bizi alana kadar üzerime beyaz bir tişört ve askılı kot bir elbise giymiştim. Ayaklarımda ise kısa siyah botlar vardı. Elbetteki hastalanmamak için üstüme şişme bir mont almayı akıl edebilmiştim. Neyseki içeri girerken onu arabada bırakmıştım yoksa burada buharlaşıp giderdim.

Herkes birbirini fazlaca özlemiş olmalı ki (!) parti epey kalabalıktı. Birkaç yudumda bitirdiğim kadehi parmaklarımın arasında çevirmeye başlamıştım.
Gözlerim Afra'yı kontrol etme gereği duymuştu.
Bulunduğumuz duvar kenarında duvara yaslanmış ve benimkine benzer bir kadehte kırmızı şarabını yudumlarken ilgisi, geniş salonun diğer köşesindeki Sina'daydı elbette.
Sina'nın hemen yanında Zafir vardı ve aslında birkaç dakika öncesine kadar onları epey iyi bir göz hapsine almıştım ama şimdi sanki onları ilk defa görüyormuş gibi dikkatlice süzdüm.
Aralarında hararetli ve ciddi bir şeyler konuşuyor gibiydiler. Zafir oturduğu koltukta eğilmiş ve dirseklerini dizlerinin üzerine koyarak diğerlerine biraz daha sokulmuştu. Üzerindeki deri ceketi bu sayede bedenine yapışmış gibi duruyordu ve dağınık saçları bir puzzle gibi onun bu serseri görüntüsünü tamamlamıştı.

"Sina'yla bugün konuşacağım."

Duyduklarımla birlikte bakışlarım apar topar izlediğim üçlüden ona kaydığında bunu daha öncesinde yaşadığımız için fazla heyecanlı olmayan bir ses tonuyla "Ciddi misin sen?" dedim.

Başını salladı. Şarabından küçük bir yudum alıp kendini cesaretlendirir gibi yineledi. "Konuşacağım."

"Bir saniye, nasıl yani? Anlamıyorum. Bu konuda çok nettin."

Omuzları düştü. Kadehindeki şarabı bitirip bana doğru döndü. Ciddi yüz ifadesine alışkın değildim pek. "Doğu'nun bu konuda her seferinde üzerime gelmesi işe yaramış olmalı." Yarım ağız güldü. "Bugün bu şekilde mezun olmak istemediğimi fark ettim. İçimde bir şeyler kalsın istemiyorum. Bilsin, kabul etsin ya da etmesin. Sadece bilsin artık."

"Kabul edecektir."

Afra tanıdığım en tatlı kızlardan biriydi. Hatta direkt en tatlısıydı. Neşesi, ortamı sürekli ayakta tutuyordu. Sohbeti, güzelliği...
Sina, onu tanıyıp da etkilenmeyecek bir adam değildi.

Gözlerini devirerek yeniden önüne döndüğünde onu teselli ediyor olduğumu düşündüğünü biliyordum. "Bunu teselli için söylemiyorum. Her ne kadar dışarıdan suratsız ve soğuk dursa da bu onun duygusuz olduğu anlamına gelmez. Belki de ben gibidir. Hatta bence okuldaki tüm erkekler gibi o da seni tatlı buluyor."

Güldü. İki yana açılan dudakları sayesinde kısılan gözlerine neşeyle bakarken elimdeki boş kadehi kenarda duran konsolun üzerine bıraktım.

"Birincisi sen Havin'sin. Hiç de suratsız ve soğuk değilsin. Mesela bir şişe beyaz şarap ve biraz muzla seni dünyanın en mutlu kadını yapabilirim. Tuhaf hayvan belgeselleri izleyerek uyuyan birisin Havin, nasıl kendini şuradaki mimiklerini aldırmış adamla kıyaslarsın? Ve ikincisi... Tatlı olmak ve ben mi? Okuldaki tüm erkeklerin beni seksi bulmasını tercih ederim."

UĞUR GETİRMEYEN BÖCEKLEROnde as histórias ganham vida. Descobre agora