KANATLARINI KIRMIŞ PERİ

455 35 0
                                    

Soyunma odası diğerlerinden erken geldiğimiz için fazlasıyla sessizdi. Oturduğum sandalyede hafifçe aşağı kaymış uyuklayarak Afra'yı izliyordum. Ponpon kızların üniforması ona cidden yakışıyordu.
Ona baktığımı fark edince aynadan bana doğru dönmüştü. "Yeni formalar harika değil mi?"
Hevesli bir şekilde kendi etrafında döndüğünde üzerindeki mini etek ve tişörtte göz gezdirdim. Okulun renkleriydi. Bordo ve beyaz. Eh işte, normaldi.

"Sende tatlı duruyor."

Gözleri muzip bir ışıltıyla parlarken kısıldı.
"Eminim sende de duracaktır."

Başımı iki yana salladım. "Sanmıyorum."

"Hemen reddetme. Yakında maçlar başlıyor ve bizim eksiğimiz var, bence senden iyi bir seçenek okul sınırları içerisinde yok. Bale yaparken kanatsız bir peri gibiydin."

Gözlerimi devirdim. "Evet ama artık ayak bileğini burkmuş, kanatlarını kırmış bir peri."

"Ayağını çok zorlayacak şeyler yapmıyoruz, basit birkaç hareket sadece. Bence düşün, seni de iyi hissettireceğine eminim."

Dudaklarımı büzdüm. Emin değildim. Birilerinin arasına karışıp bu okulda köşede bırakılmamak iyi olabilirdi ama bunun için seçtiğim yöntem ponpon kızlık olacaksa şunu sormalıydım. Ne kadar benlik bir şey? Sahanın köşesinde bütün bir maç boyunca hiç durmadan hoplayıp zıplamaya ayırabileceğim ekstra bir enerjim var mıydı? Zira şu an ayakta zor duruyor gibiydim.

"Düşüneceğim." dedim ayağa kalkarak.

Gülerek önüme geçti. "Kabul etmen için ne gerekiyorsa yapmam lazım."

Birlikte soyunma odasından çıktığımızda içinde bulunduğumuz spor salonunda kısa bir göz gezdirmiştim. Fazla kişi yoktu ama Aslan'ı görür görmez adımlarım durmuştu. Afra'nın antrenmanı vardı, onu oyalamak istemediğim için soran gözlerle bana döndüğünde az önce çıktığımız soyunma odasını işaret ettim.

"Sen git, ben içeride bir şey unuttum galiba. Hemen gelirim."

Onayladıktan sonra spor salonundan çıkana kadar arkasından bakmaya devam etmiştim. Eğer Aslan'la konuştuğumu görürse muhtemelen bunu her şeyi öğrenene kadar sorgulardı. Bu durumda da benim bile bilmediğim çok şey varken ona anlatmak epey zor olabilirdi.

Onun gittiğinden emin olduğumda yeniden Aslan'a dönüp elindeki basketbol topuyla öylesine attığı basketleri her ne kadar bölmek istemesem de içimden bir ses ondan cevap alabileceğimi söylüyordu. Tek yapmam gereken biraz blöftü. Umarım Aslan buna inanırdı ve ağzından bir şeyler kaçırırdı. Dışarıdan bakılınca Zafir'den daha kolay bir lokma olduğu kesindi.

Ona doğru yaklaştım. Eline aldığı basket topunu potaya doğru atacakken gözleri kısa bir anlığına bana kaymıştı. Sonra topu potaya bakmadan attı ve sanki yaptığı şey önemsiz bir şeymiş gibi yüzüne basit bir tebessüm kondurarak bana doğru adımladı.
Top deliksiz basket olduktan sonra yere düşmüş, yankı yaparak sekiyordu. Sesin dinmesini bekledim.

"Bu sefer konuşmak istediğin kişi benim sanırım?"

İlerde kendi halinde olan grubu saymazsak yalnızdık ve onunla konuşacak olmak biraz garipti. "Zafir hakkında endişelerim var. Onun için buradayım." dedim ona biraz daha yaklaşırken.

Kaşları merakla yukarıya kalkarken "Bak sen..." diyerek kollarını göğsünde bağladı. Ortaya çıkan kol kaslarıyla birlikte kısa bir an için bu üçünün neyle beslendiğini sorguladım.

"Zafir'in uyuşturucuyla olan işini biliyorum."

Yüzündeki gülümseme silindi. Direkt konuya girerek vermek istediğim etkiyi verebilmiştim. Ciddileşmişti. "Yani?"

UĞUR GETİRMEYEN BÖCEKLERWhere stories live. Discover now