O GECE YAŞANANLAR

388 30 2
                                    

Uyandığımda yalnızdım. Dün gece Zafir'in yanıma gelişi sanki bir rüyadan ibaretmiş gibi hissetsem de bunun oldukça gerçek olduğunu biliyordum. Kalkıp yatağı toparladıktan sonra odadan çıktım.
Mutfaktan gelen sesleri takip ederek salonu geçip mutfağa girdiğimde Yafes'i tezgahın başında gevrek yerken yakalamıştım.
Üstü hâlâ çıplaktı. Sargı geziyle sarılmış belinde yaranın olduğu yer pembeleşmiş görünüyordu. Sanırım gece onun için hiç de rahat geçmemişti.
Karışmış kumral saç tutamları yerli yersiz alnına dökülüyordu. Görünüş olarak Zafir'in zıttı sayılırdı. Normalden biraz uzun olan saçları Aslan'ın saçlarını andırıyordu.
Yüzü fazla temizdi ve koyu kahve gözleri vardı.
Zafir'e benzeyen tek tarafı sert ifadesiydi. Yine de ifadesine karşın küçük bir çocuk gibi önündeki sütü kaseye dolduruyor ve ağzına aldığı gevrekleri çiğnerken rahatsız bir şekilde homurdanıyordu.

Sessizliğimi bozarak içeriye adımladığımda gözleri üzerime döndü. Sütü tezgaha bırakıp üzerimdeki kıyafetlere bakınırken ilgisiz bir şekilde önüne dönmüştü. "Zafir kahvaltı için bir şeyler almaya çıktı."

Tezgaha yaklaştım. Karşısına oturduğumda sütün içine gevrek boşaltıyordu. İşini bitirip gevrek kutusunu önüme doğru sürdü. "O dönene kadar bununla idare edeceğiz." dedi alaylı bir tavırla.

Kutuyu aldım ve içinden birkaç gevrek alıp ağzıma attım.

"Yaran nasıl oldu?"

Onu ilk gördüğüm geceyi düşünmeden edemiyordum. O gece arabasıyla geldiğinde arabasındaki kızı hâlâ çok net hatırlıyordum. Garipti. O kızın öylesine biri olmadığına emindim ama şimdi yalnız görünüyordu. Belki de geldiği şehirde bırakmıştı onu?

"Daha iyi."

"Peşinde birileri mi var?"

Zafir olsa bu soruma susarak cevap verirdi. O ise yalan söylemeyi tercih etmişti.

"Hayır."

Gözlerimle yarasını işaret ettim. "Buna sebep olan da Önder mi?"

Önder'i bilmeme şaşırsa da üzerinde durmadı. "Henüz bilmiyoruz." Yani küçük de olsa ihtimali vardı.

"Yapacak başka birileri de var mı ki?" Önder olduğuna emin olmalıydılar. Adam ayaklı bela gibiydi.

Elindeki kaşığı kasenin içine bıraktı ve başını kaldırarak gözlerini üzerime dikti. Koyu kahveleri en az yeşiller kadar yargılayıcı bakıyordu. Amacımın ne olduğunu sorgular gibi uzunca yüzüme baktığında konuşmayacağını düşünerek ağzıma birkaç gevrek daha atmıştım.

"Bana birini hatırlatıyorsun." dedi sessizliğini bozup. "Hep böyle çok mu soru sorarsın?"

Zafir'e sorduğum soruların yanında bu hiç kalırdı. Hem ne sormuştum ki daha? Yalnızca birkaç şeyden bahsetmiştim.

"Emin ol içinde tuttuğunda daha kötü oluyor."

Başımı kaldırıp mutfağa giren Zafir'e kısa bir bakış attım. İçimde tuttuğum sorulardan haberdar olması ne hoştu (!)

Normalden biraz daha alıngan bir sesle "O ne demek şimdi?" dedim.

İkisi de bana bakıyordu ama Zafir hâlâ Yafes'e yönelik konuşmaya devam ediyordu. "Şu gözleri görüyor musun?" dedi yüzümü işaret parmağıyla gösterirken. "O zaman öyle bir öfkeyle bakıyor ki ne düşündüğünü tahmin dahi edemiyorum."

Gözlerim hayretle açıldı. Demek ben sorularıma cevap vermedi diye sinirlenirken o da böyle düşünüyordu.

"Hiç de bile." dedim elimdeki kutuyu tezgaha bırakıp yerimden kalkarken. "Ben öyle kolay kolay öfkelenmem."

UĞUR GETİRMEYEN BÖCEKLERWhere stories live. Discover now