İKİ BAKIŞ BİR YANIŞ

492 42 2
                                    

Çocukluğumdan beri başıma bela açmayı özellikle tercih eden biri olmuştum. Başlarda bunun nedeni, ben anca yanlış bir şeyler yaptığımda yanıma gelen ebeveynlerimdi. Sonra bunun hiçbir şeyi değiştirmediğini ve onların hep yeniden gittiğini fark etmiştim ama değişen pek bir şey olmamıştı. Kendimi sürekli ters giden bir şeylere çekilirken buluyordum.
Yürüdüğüm yolda arkamdan seslenen ve bana şeker ikram eden yabancı bir adama kanan saf bir çocuk gibiydim. Bu yüzden yoldan çıkmam kolay oluyordu. Her şeyi yeniden düzeltip hayatıma sorunsuz devam etmem de.

Bugün herkes normalden daha yoğundu sanki. Bütün gün anlamsız bir hızla geçmişti. Ne Doğu'yla ne de Afra'yla sabahki ilk sohbetimizden sonra adamakıllı görüşebilmiştim. Sadece kısa bir an Doğu yanıma gelmişti ve onunla Sina'nın o çekici ama bir o kadar da garip tavırlarını konuşmuştuk. Onun da garip bulduğunu biliyordum ama hiçbir şey dememiştim. Şimdilik insanların aklına bir şeyler sokarak onların mutluluğunu söndürmeye niyetim yoktu ama bu konuyu yakından takip edeceğim kesindi. Hem artık Zafir'le yakın sayılırdık (!)

Dakikalar öncesinde okul çıkışıyla birlikte kütüphaneye inmiştim. Geniş ve diğer masalardan uzak çalışmaya müsait bir yer bile bulmuştum ama Zafir ortada yoktu. Elimde yalnızca gönderdiği mesaj vardı.

GÖNDEREN: ZAFİR URAL
Çıkışa antrenman konulmuş, kısa keseceğim.

Kısa kesmekten kastı bir an önce halledip geleceğim demek olmalıydı, en azından ben öyle düşünüyordum ama yaklaşık bir buçuk saat olmasına rağmen ortada yoktu.

Mesajı aldıktan bir süre sonra onu beklesem de daha sonrasında bu anlamsız gelmişti. Ödev bir şekilde yapılmalıydı ve o yoksa ortada bunu yapacak tek bir kişi kalıyordu. Bu yüzden daha fazla oyalanmayıp araştırma konumuzla ilgili birkaç kitap toplamaya karar vermiştim.
Hatta kitapları karıştırmaya da başlamıştım ama kafamı pek verebildiğim söylenemezdi. Her çevirdiğim sayfada aklıma Zafir'le ilgili saçma sapan küçük detaylar geliyordu. Onu deli gibi merak ediyordum, hayatını öğrenmek istiyordum ve bu gerçekten başıma bela olacaktı, hissediyordum. Yine de bu sefer bana şeker uzatan o yeşil irislere sahip adamın peşinden sorgusuz sualsiz gitmek geliyordu içimden. Belaya çekildiğim kesindi. Zafir'i o gece o tuhaf adamla görür görmez arkama bakmadan oradan uzaklaşmalıydım. Nesi cazip geliyordu bunun? Başımı ağrıtacak daha fazla konudan başka bir şey değildi.

Başımı ellerimin arasına alıp kitaba doğru eğildim. Kütüphanenin ışıklandırılması neyseki fazla şiddetli değildi. Kitaba düşen gölgem yüzünden sakin bir ortam oluşturmuştum. Sadece okuduğumu anlasam, bu bile yeterdi. Bu yüzden okuduklarım zihnimin içindekilere yenik düşmesin diye kısık bir sesle, sesli okumaya başlamıştım. "Omurgasız canlılar, en basit çok hücreli canlı olan Trichoplax adhaerens'den itibaren başlayan Metazoa aleminin altında incelenmektedir."

Yüzümü ekşittim. Okuduğumu anladığımı sanmıyordum. Anlamsızca elimi sayfanın üzerinde gezdirirken köşedeki böcek resmini fark edince sıçrayarak elimi geri çekmiştim. Neyseki sadece resimdi.

"Antrenman uzadı." İkinci bir sıçrama.
Sesi korkutacak kadar yüksek değildi ama beklenmedik olan her şey insanı korkuturdu.

Karşımdaki sandalyeyi sessizce çekti ve çantasını kenara çıkararak oturdu. Şimdi kollarımı kitabın üzerine koymuş bütün dikkatimi ona çevirmiştim.
Üzerinde benim aksime okul üniformaları yoktu. Gri bir eşofman altıyla siyah bir sweatshirt vardı. Saçları nemli görünüyordu ve gözleri her zamanki gibiydi. Üzerimde.

İkimizde biribirimize dönmüş duruyorken anlamsızca "Sorun değil." diyebildim. Bakışları önümdeki kitaplara döndü. Kollarımı kaldırarak incelediğim kitabın altındaki birkaç kitabı onun önüne doğru ittim.

UĞUR GETİRMEYEN BÖCEKLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin