TAZE NANE

424 34 5
                                    

Kendimi karanlık tarafa adım atacakmış gibi hissediyordum. Ben istemiştim ve onları ikna eden de bendim ama şimdi geri dönüşü olmayan bir şeyin içine giriyor olmanın verdiği bir gerginlik vardı üstümde.
Ne giyeceğimi bilememenin getirdiği kararsızlıkla dolabımın önünde geçirdiğim dakikaların ardından karar kıldığım şey basit bir kot ve tişört olmuştu. Deri ceketimi de üzerime giydiğimde Zafir beni almaya gelmeden önce bir şeyler yemenin iyi bir fikir olduğunu düşünmüştüm. Mutfakta geçirdiğim bir sürenin ardından ise yapabildiğim tek şey basit bir makarnaydı. Gerçi onu da tencereyi ocaktan indirdiğimde yaktığımı fark etmiş biri olarak pek yiyebildiğim söylenemezdi. Çok dalgındım.

Önümdeki tabağın içinde duran makarna parçalarına tuhaf bakışlar atarken ağzıma bir lokma daha atmak için kendimi zorlamıştım ama tek yapabildiğim kaldırdığım çatalımı geri indirmekti. Kaçacak bir delik arar gibi etrafta gezinen gözlerim çalan zille birlikte mutfak kapısına döndü.
Zafir gelmiş olmalıydı. Oturduğum yüksek tabureden aşağı atladım ve hâlâ neredeyse dolu olan tabağımı tezgaha bırakarak kapıya doğru ilerledim. Bugün okuldaki tavrından sonra beni almaya Aslan gelir diye düşünüyordum ama mesaj atan Zafir olmuştu.

Kapıyı açtığımda birkaç adım ilerde dikilirken bulmuştum onu. Bahçenin dışındaki arabası hâlâ çalışır haldeydi.
"Hâlâ vazgeçebilirsin?" demişti arabasında olan gözlerimi ona çevirmemi sağlarken.

"Sen böyle dedikçe vazgeçesim hiç gelmiyor nedense." Ona alayla bakıp ceplerimi kontrol ettim. Cep telefonum buradaydı. Bu yüzden geri dönme gereği bile duymadan çıplak bacaklarıma kısa botlarımı geçirerek dışarı çıktım. Yağmur çiseliyordu ve ben botlarımın fermuarlarını çekerken gözlerinin üzerimde olduğunu hissedebiliyordum.

"İnat etmeyi seviyorsun. Belki de bütün olay budur."

İşimi bitirip başımı kaldırdım ve yüzüne baktım. "Sırf inat için bunu yapacağımı düşünüyor musun cidden?"

"Neden olmasın?"

Omuz silktim. Aslında onun gözündeki kimliğim bundan ibaretse şaşırmazdım. Pek normal şeyler yaşamamıştık. "Haklısın, neden olmasın?"
Önümdeki bedenini geçip bahçenin demir kapısına doğru adımladım. Zaten aralık bırakmış olduğu kapıdan dışarı çıkıp ondan önce arabasının ön koltuğuna kurulduğumda peşimden gelmişti ama bir süre kapısının önünde bekledi.

İçeri geçtiğinde içerideki nane kokusunu tazelemişti sanki. Yoğun koku burnuma dolarken tek yapabildiğim arkama yaslanıp camdan dışarıya bakmak olmuştu.
Arabayı çalıştırdı. Cadde boş görünüyordu ve güneş batmak üzereydi. Çok sürmemişti, araba ara sokaklara girmiş ve bir süre sonra da hoş bir mekanın önünde durmuştuk. Lüks ve bir o kadar da para işi olduğu belli olan mekana uzunca baktım.

DØKUZ.

Kapıyı usulca açıp dışarı adımlarken Zafir'de çoktan dışarı çıkmıştı. Arabayı kilitleyip yanına yaklaşmamı bekledi. "Aslan'ın dediklerini dikkate al yeter, içeride sana her şeyi en baştan anlatacak."

Henüz erken saatler olduğu için ortada kimse yoktu. Bu yüzden rahatça içeri girebilmiştik.
"Sen burada olmayacak mısın?"

İleriye dönük olan bakışları yörüngesinden şaşmamıştı. Emin bir şekilde henüz boş olan mekanda masaların arasında ilerlerken "Bunu desteklemiyorum. Seninle ilgilenecek olan Aslan." demişti. Bu ne demek oluyordu şimdi?

"İşte gecenin yıldızı da gelmiş." Etrafı inceleme fırsatı bile bulamadan üst kattan inen basamaklarda beliren Aslan ikimizin de dikkatini çekmişti. Zafir onu umursamadan merdivenlere yaklaştı ve Aslan'ın aksine alt kata inerek gözden kayboldu. Diyecekleri ve yapacakları bundan mı ibaretti yani? Gerçi en fazla ne yapabilir diye düşündüğümde buna verecek bir cevap dahi bulamıyordum. O hâlâ bana yabancıydı. Yine de burada olmama endişelenip bu kadar karşı çıkan bir adamdan fazlasını beklemiştim. Bu çok hızlı bir vazgeçiş olmuştu sanki.

UĞUR GETİRMEYEN BÖCEKLERWhere stories live. Discover now