RADYO

458 36 0
                                    

Her insanın bir sınırı, en yakınından bile sakındığı bir çizgisi olurdu. Sakladıkları, söylemek istemedikleri...
Zafir bu ana kadar gördüğüm en temkinli adamdı. Sınırlarını aşmama her şekilde engel olmuştu. Sorduğum sorulara cevap vermek bir yana soru sormama dahi izin vermiyordu.
Önümde duran bedeni kapıyı aralar aralamaz geri çekilmiş ve içeri geçmem için bana yol vermişti. Kapıdan içeriye baksam da hâlâ kararsızdım. Sınırından içeri girmeme müsaade ediyorsa kendi de bunun devamı olacağını iyi biliyor olmalıydı.

İçeriye girer girmez etrafımı cılız bir karanlık sarmıştı. Üst kata çıkan basamaklardaki aydınlatmalar dışında başka hiçbir ışık kaynağı etrafı aydınlatmazken kapıyı kapattığını duydum.

Önüme geçerek bana yol gösterircesine üst kata doğru ilerledi. Onu takip ettim. Basamakları sessizce bitirip üst kata çıktığımızda alt katın pek kullanılmadığını anlamıştım.
Burası tamamen aydınlıktı. Devasa bir odadan oluşuyordu. Karşı duvar boydan camlarla kaplıydı. Pencereler geldiğimiz yöne bakıyordu, bahçeye park ettiği arabasını görebiliyordum. Bir köşede oldukça rahat görünen bir koltuk takımı ve koltuk takımının karşısında da dev ekran bir televizyon vardı. Diğer köşede ise başka bir kapı ve çift kişilik geniş bir yatak vardı. Yatağın yanında küçük bir giysi dolabı, çaprazında ise oldukça düzenli görünen bir çalışma masası bulunuyordu. Çalışma masasının rafları ve yanındaki kitaplık kitaplarla doluydu. Vaktinin çoğunu burada geçiriyor olmalıydı.

Sessizlik ikimizin de bozmaması gereken bir şeymiş gibi aramızda sürüp giderken duyduğum arama sesiyle yanımdaki bedenine dönmeden edememiştim. Çıkardığı telefonunun ekranında YAFES yazıyordu. Gerileyerek aramayı açtığında hissettiğim hareketlilik yüzünden devasa camlara dönmüştüm.
Dikkatimi çeken şey bir başka arabanın farlarıydı. Pencereye yaklaşarak dışarıya baktım. Bahsettiği arkadaşı olmalıydı, arayan Yafes. Resimleri acilen vermesi gereken kişi oydu yani, ismiyle Turgut'u korkuttuğu adam.

Zafir açtığı telefonla birlikte alt kata indiğinde tam da tahmin ettiğim gibi arabadan inen adam da telefonuyla konuşuyordu. Kumral saçları normalden biraz uzundu. Arabadan iner inmez gülerek telefonu kapatmış ve cebine atmıştı. Gözleri ise anında beni fark etmişti. Başını kaldırıp attığı kısa bakışın ardından önemsemeden eve doğru yaklaştı.
Zafir'i göremiyordum, bir süre sonra Yafes de görüş açımdan çıkmıştı. Hâlâ farları açık olan arabaya döndüm. Ön koltuktaki kadını ancak o zaman görebilmiştim. O da bana bakıyordu. Kısa saçlara ve küçük bir yüze sahipti. Üzerime diktiği gözleri duygusuz görünüyordu. Hatta öylesine düz bir bakıştı ki bu rahatsız olmadan edememiştim. Pencereden uzaklaşarak geriledim ve arkamı döndüm.
Küçük adımlarla birlikte televizyona yaklaştım. Televizyonu açtım ve kendimi televizyonun karşısındaki koltuğa bırakarak ayakkabılarımdan kurtuldum. Anlaşılan Zafir'in işi biraz uzun sürecekti. Bacaklarımı kendime doğru çekip başımı koltuğa yasladığımda zaten yorgun düşmüş olan göz kapaklarım zor açık duruyordu.

Televizyonda gezegenler hakkında konuşan adamın kalın sesi olmasa saniyesinde uykuya dalabilirdim. Yine de bu sesten rahatsız değildim. Bir süre uyumamak için direndim. Ekrandaki samanyoluna bakarken adamın anlattığı sayısal bilgileri artık pek de iyi duyamayacak haldeydim.

Dakikalar sonra duvardaki saatin yelkovanını takip etmeye çalışmıştım. Zafir hâlâ dönmemişti. Esneyerek oturduğum yerde bacaklarımı ileriye doğru uzattım. Neredeyse pes edecekken aralanan kapıyı duydum. Göz kapaklarım güçlendi. Kapıya dönüp ona baktığımda beni televizyonun karşısında bulmayı beklemiyor gibi kaşlarını çatmıştı. Ben ise hâlâ sersemdim. Yorgun olup uykumun sınırlarında dolanırken ayakta kalmaya çalışmak gerçekten zordu.

UĞUR GETİRMEYEN BÖCEKLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin