GİTMEK BELKİ DE YİTMEK

351 30 0
                                    

Dün gecenin geri kalanını polis merkezinde geçirmiştim. Zafir'le konuşma fırsatım olur diye düşünürken kendimi polislerin arasında bulmuştum. Yaşananları defalarca kez memurlara anlatırken söylediğim her kelime not alınıyordu.
Zafir'le başbaşa kalmayı bekliyordum ama bir süre sonra dayanamamış, bulunduğum odadaki masaya başımı koymuş ve uyuyakalmıştım. Sonrasını hatırlamıyordum. Sabah kalktığımda onun yatağında uyanmıştım, yanım boşluktan ibaretti. Ona sarılmak için vakit kollarken onunla birbirimizden uzaklaşmış gibi hissediyordum.

Birlikte okula gelmiştik. Yolculuğumuz da tıpkı dün gecenin geri kalanı gibi oldukça sessizdi. Sanki o merak ettiklerini başkalarından öğrenmiş gibi bana nasıl olduğumu bile sormamıştı.

Şimdi ise aynı sıradaydık. Biyoloji dersinin geçip gidişini izliyorken masanın üzerine açtığım kitabı takip etmeye çalışıyordum. Hemen yanımda oturan bedeni sessizliğini koruyordu. Bunu nasıl yapıyordu, benimle konuşmak istemiyor muydu? Bütün bunlar Hazal meselesi yüzünden miydi?

Zil çaldı. Onunla yine tek kelime bile edememenin verdiği huzursuzlukla kitabımı kapattım. Sinirlenmeye başlıyordum. Masanın üzerindeki kitabı kollarımın arasına aldım ve sınıftakilerin ayrılmaya başladığı sınıfta hızlıca göz gezdirdim. Tek tük insan kalmıştı ve o buna rağmen hâlâ sıradan kalkmamıştı.

Ayakta olan bedenime yönelik "Otursana, biraz konuşalım." dediğinde zaten bunu bekliyor olduğum için onu ikiletmeden dediğini yaptım. Elimdeki kitabı da masaya bırakıp ona baktığımda elleri bedenimi bulmuştu. Beni bir çırpıda kollarının arasına aldı. Sanki bunu bir süredir yapmak aklındaymış gibi hareketlerinin belli bir sırası ve özeni vardı.
Başını uygun bir boşluğa denk getirip saçlarımın arasına karışan nefesinin yolunu boynuma çizerken ellerinden biri saçlarımın üzerine kapanmış başımı okşuyordu.
Ellerim havada kaldı. Ona sarılmayı dün geceden beri düşünüyordum ama o benden çok daha hızlı davranmıştı. Hareketsizliğimi bozarak ona karşılık verdiğimde kolları mümkünmüş gibi biraz daha sıkılaştı. Sanki mümkün olsa göğüs kafesinin içine girecek gibiydim. Aldığı nefesleri dahi yakından hissediyorken muhtemelen aldığı her nefeste ben vardım. Gülümsedim. Sırtına uzanan ellerim usulca ensesinde toplandı ve tıpkı onun bana yaptığı gibi saçlarını okşadım.

"Özür dilerim." dedi. Tek bir cümle. Canımı çizebilecek kadar güçlü iki kelime. Gözlerimin şahit olduğu en güçlü adam oyken ondan gelen bu kırgın sesin telaffuz etmesini istemediğim iki kelimeydi bunlar. Benden özür dilemesine gerek yoktu, hatta özür dilenecek bir şey varsa bunu yapması gereken kişi bendim. Onu dinlememiştim, başımı gereksiz belaya sokmuştum ve başındaki dertler ona yetmiyormuş gibi onu boşu boşuna endişelendirmiştim.
"Haklısın." dedi hemen sonra. "Hazal konusunda yapabileceğim daha çok şey vardı ama hiçbirini yapmadım. Onu kırmak istemediğim için ona fırsat verdim."

"Arkadaşın o senin. Biliyorum ne kadar zor olduğunu bunun için seni hiç suçlamadım Zafir."

Başını salladı. "Biliyorum ama ona umut veriyor gibi görünmek istemem. En kısa zamanda buna bir açıklık getireceğim." Kollarını gevşeterek benden uzaklaştı. Geri çekilir çekilmez ellerim boşluğa düşünce ne yapacağımı şaşırmıştım. Sanki fazlalık gibi kalmışlardı ve bu yüzden yapacak bir şey bulamayınca boş gözlerle etrafa bakınarak masanın üzerindeki eşyalarımı yeniden almıştım.

"Maçım var, yavaştan çıkalım mı?"

Gözlerim büyüdü. Maçı varsa burada vakit öldürmemeliydi. Diğerleri çoktan antrenmana ve ısınma hareketlerine başlamış olabilirlerdi. "Sen kaptansın, acele etmeliyiz." dedim hevesli bir sesle. Onu sıradan kaldırıp kolunu tutarken bana eşlik ediyor gibi değil de benim tarafımdan sürükleniyor gibiydi.

UĞUR GETİRMEYEN BÖCEKLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin