DAVETSİZ MİSAFİR

534 43 2
                                    

Bir bardak soğuk süt, birkaç dilim elma ve mutfak dolabında bulduğum yarısı boş mısır gevreği kutusu.
Bugün kahvaltım bunlardan oluşuyordu. Midemin guruldadığını duyuyordum ama canım hiçbir şey istemiyordu.
Dün okul çıkışından sonra uyumak adına olan hayallerim eve gelince birer birer solmuşlardı, uyku tutmamıştı.
Kan lekesinin saçlarımda bıraktığı izlerden bir an önce kurtulmak için duşa girmiştim ve sonrasında da televizyonun önündeki koltukta uzanıp birkaç belgesel kanalı arasında dolanıp durmuştum.
Bu sırada makineye attığım okul lakosum yıkanırken üzerimdeki tişörtü hâlâ çıkaramamıştım.
Burnuma gelen nane kokusunu solurken yalnız hissetmiyordum. Sanki birileri hemen yanımda oturup bana eşlik ediyor gibiydi. Bu her ne kadar kulağa delice gelse de bir kokuya dahi tutunabiliyordum.

Çok zaman öldürmüştüm. Yine de annemler bütün gün boyunca aramamışlardı. Belki de bu yüzden uyku tutmamıştı, içten içe onları bekliyordum.

Sabahın ilk ışıkları salonun çekili perdelerinin arasından içeriye sızarken saatin her bir hareketiyle çıkardığı ses dışında çıt çıkmıyordu.
Bugün okula gitmeyecektim. Evde ders çalışırım diye düşünüyordum ama kendimde koltuktan kalkacak gücü dahi bulamıyordum. En kötü ihtimalle burada uyur, dinlenirdim ki bu da kulağa oldukça iyi geliyordu.

Elma dilimlerinden birine uzandım ve küçük bir ısırık alarak arkama yaslandım. Zafir'le konuşmuş olsaydık en azından araştırma ödevine başlar, oyalanacak bir şeyler bulurdum. Gerçi Aslan'ın partisindeyken gördüğüme göre onun işleri başından aşkındı. Hâlâ bu konu aklıma gelince geriliyordum.
Uyuşturucuyla ne gibi bir işi olabilirdi ki?
Bunu öylece, çok normal bir şeymiş gibi kimseye bahsetme deyip açıklamadan gitmişti.

Evin içinde yankılanmaya başlayan zil sesiyle birlikte elimde bitmek üzere olan elma dilimini ağzıma attım. Birini beklemiyordum ama Doğu ya da Afra dünden sonra sürekli mesaj atıyordu ve muhtemelen okula giderken eşlik etmek için ikisinden biri gelmişti.
Dünkü kaostan sonra onları bu kadar endişelendirmek istemesem de iyiyim kelimesine asla inanmıyorlardı.

Koltuktan kalkıp aceleci adımlarla salondan çıktım ve yeniden çalmaya başlayan zil sesini takip ederek kapıya ulaştım.
Kapıyı araladığımda ise karşımda gördüğüm beden aklımdan geçen kimseyle uyuşmuyordu.

"Zafir?" dedim neden burada olduğunu sorar gibi.
Dışarıda yağmur yağıyordu, alnına düşen ıslak siyah saç tutamlarının altından bana bakan yeşilleri sakindi. Durgun bakışlarına rağmen hâlâ ıslanmaya devam ediyorken geri çekilerek ona yol verdim.
"Islanıyorsun, içeri gel."

Yaklaştı ama içeri girmedi. Kapının altında durup yağmurdan korunurken gözleri bu sefer üzerimde gezinmeye başlamıştı. "Nasıl oldun?"
Bakışları bedenimi baştan aşağı kontrolden geçirdikten sonra gözleri çıplak ayaklarımda bir süre takılı kalmıştı.

"İyiyim. Dün için sana teşekkür borçluyum, yardımcı olmasaydın her şey daha kötü olabilirdi."

"Şu an iyiysen başka bir şeyin önemi yok." dedi ezbere bir şekilde. Bakışları bu sefer de üzerimdeki tişörtünde takılı kaldı. Hâlâ onun tişörtünü giyiyor olduğumu anlamıştı. Bakışları yeniden gözlerime çıktığında çekingen bir sesle sordum.
"Bunun için mi gelmiştin?" Evimi nasıl bulmuştu?

"Merak ettiğim bir şey var." Yumuşak tavrından sıyrılmıştı. Elini kapıya koyarak kendine daha geniş bir yol açtıktan sonra içeriye girdi. Adımlarım hızla gerilerken az önce onu içeriye davet eden ben değilmişim gibi korkmaya başlamıştım.

Arkasını dönüp dışarıyı kısaca kontrol etti ve kapıyı kapatarak sırtını kapıya yasladı. "Neler oluyor?" dedim karşımda durmuş bedenine şaşkınca bakarken.
Gözlerim üzerindeki deri ceketten kayarak yere damlayan yağmur damlalarına takılmıştı. İri bedeninin karşısında oldukça tezat bir şekilde duruyorken o gece onu uyuşturucu alırken gördüğümde de böyle korkmuştum.
Nasıl oluyor da bana hem korku hemde güven veriyordu? Sanki dün beni revire kadar götüren adamla şu an karşımda duran adam aynı kişi değildi.

UĞUR GETİRMEYEN BÖCEKLERWhere stories live. Discover now