UTANÇ

413 38 0
                                    

İlk takım elbiseli adam içeriye girip etrafa bakındığında mekanın ortasındaki dev masaya doğru yaklaştı ve ilk sandalyeyi çekip oturdu. Etrafa bakınıp bir şeyler sipariş etmek istemiş olacakki başını kaldırır kaldırmaz göz göze gelmiştik. Onu daha önce görmüş olmanın verdiği şaşkınlıkla dudaklarım aralık kalmış öylece suratına bakarken kapı bir kere daha açıldı ve bir başka takım elbiseli adam içeri girdi.

Gece başlıyordu ve ben ilk saniyeden eksilere düşmüştüm. Şaşkınlığımdan kurtulmak kolay olmamıştı. Beni buraya getirirken tanıdık biri olmayacak diye rahat etmişlerdi. Önder bile dediklerine göre buraya gelmeyecekti. Sadece çalıştığı adamlar toplanacaktı ama bu beklenmedik atak yüzünden zihnimdeki taşlar yerine oturmaya başlamış gibiydi.

O adam Afra'nın babasıydı. Muhtemelen beni birkaç kez kızının yanında görmüştü. Hatırlıyor muydu bilmiyordum ama ben en yakın arkadaşımın babasını çok net hatırlıyordum. Afra'nın babası Önder'in çalıştığı adamlardan biriydi.
Sina'nın Afra'ya son günlerde olan yakınlığı aklıma geldiğinde gözlerim irileşti. Bu yüzdendi. Sina babası için Afra'ya yaklaşıyor olmalıydı. Aradığım mantıklı açıklama buydu işte.

"Hey, sen iyi misin?"

Timuçin'in seslenişiyle birlikte oturduğum yerden ayağa kalktım ve sertçe yutkunarak arkamı döndüm. Masa çoktan dolmak üzereydi. Anlaşılan adamlar zaman konusunda dikkatliydi. Hepsi tam da saatinde burada olmuşlardı.

"İyiyim. Direkt başlayacak mıyız?"

O adamlardan birinin beni tanıma ihtimali vardı, bunu ona söylemeli miydim henüz emin değildim. Zafir ve diğerleri zaten diken üzerinde gibiydi ve ben Zafir'i son ana kadar anca ikna edebilmiştim. Muhtemelen böyle bir haberi duyar duymaz beni buradan çıkartırdı ama ben bunu yapmak istiyordum.

"Hepsi toplandı, şimdi birisi seni masaya çağıracak. Siparişleri alıp hemen dön." Gözleri kısa bir an arkama kaydı. "Çağırıyorlar bile. Dikkatli ol."

Arkama döndüm ve elini kaldırıp gözlerini üzerime dikmiş olan orta yaşlı adama baktım. Siyah saçlarının boya olduğu ortadaydı ama saçlarının aksine gözleri en doğal haliyle koyu bir maviye ev sahipliği yapıyordu. Çoğu şeyi ışıklar yüzünden doğru görüp görmediğim konusunda kararsızdım ama gözleri oldukça netti.
Beni masaya çağıran o adamın karşısındaki Afra'nın babasını fark edince kendimi toparlamaya çalıştım. Onun burada olmasını önemsemeyecektim. Tanımamış gibi yaparsam o da farkında olmayabilirdi. Bu yüzden hiç düşünmeden Timuçin'in bana uzattığı siyah önlüğü alarak boynumdan geçirdim.
Kararsız olan hareketlerimi çoktan geride bırakmıştım. Önlüğü belime bağladım ve ellerimi cebime atar atmaz parmaklarıma değen not defterini tutup çıkararak kararlı adımlarla masaya doğru adımladım.

Adamlardan birkaçının gözleri üzerime dönmüştü. Yanlış bir şey mi yapıyorum diye duracak gibi olsam da vazgeçmemiştim. Bu gecenin üstesinden gelecektim.
Masaya yaklaştım ve gözlerimi özenli bir şekilde en baştaki adamda tuttum. Her siparişte bir diğer adama dönerken gözlüğe güvenip güvenemeyeceğimi bilmediğim için kendimi uzunca bakmak zorunda hissediyordum.

En sonunda sipariş için elini kaldıran o mavi gözlü adama döndüğümde diğerlerinin aksine dudaklarında tebessümle bana karşılık vermişti.
Tuhaftı. Beni tanımıyordu bile. Üstelik yüzündeki o gülümseme hiç de iyiye işaret değildi.

"Önder yeni bir garson mu aldı işe?"

"Bir süredir burada çalışıyorum." dedim fazla ayrıntı vermemeye çalışarak. Bu adamdan iyi bir elektrik aldığım söylenemezdi.

"Yenilik güzeldir. Viski alacağım, buz olmasın ve ek olarak boş bir kadehle şişe açalım."

Başımı hafifçe eğerek geri çekildim. Üzerimdeki huzursuzluğun Timuçin'de farkındaydı. Aldığım siparişlerle birlikte tezgaha geri döndüğümde önüne sürdüğüm sipariş kağıdını es geçerek bana dönmüştü. "Turgut Karanlı'yla ne konuştun bu kadar?"

UĞUR GETİRMEYEN BÖCEKLERWhere stories live. Discover now