BENİM OLSANA

526 36 1
                                    

Hayatımızı zorlaştıran neydi ya da kimdi? Bize verilenler sorumluluklarımız mıydı ya da görevlerimiz mi? Yapmamız gerekenler mi, zorunlu kılınanlar mı?
Hiçbiri değildi. Hayatımızı zorlaştıran bizdik. Bizlerdik. Herkes kendi hayatının sınırlarını zorlardı. Kendi kendine. Bende benimkini zorlamıştım.
Geceyi tamamlamıştım. O masaya doğru attığım her adımda kendimi nasıl telkin ettiğimi şimdi hatırlamıyordum bile. Unutmayı dilemiştim. Gerginlik ve hissettiğim korkunun yanı sıra rahatsız olma hissi berbattı. Turgut denen o adam yüzünden bütün gece ben rahatsız hissederken geçip gitmişti. Masaya gider gitmez o kadar acele ediyordum ki onun herhangi bir şey yapmasına izin dahi vermeden geri dönmem gerektiği için ne kadar işe yaradığımı bile bilmiyordum. Hatta biraz üzerine düşününce işe yaramaz hissediyordum. Belki de Zafir'in dediği gibi bunu yapmamalıydım. Belki de benim yapabileceğim bir şey değildi. İnsanlardan bu kadar çabuk rahatsız olabilecek biriyken neden bu kadar ısrar etmiştim ki?

"Zafir ve diğerleri arka tarafta bizi bekliyor olmalı, ben etrafı toplayınca çıkarız."

Oturduğum yere artık sığamıyordum. Takım elbiseli adamların hepsi mekandan ayrılmıştı. Onlar gider gitmez gözlüğü bizzat Timuçin'e teslim etmiştim. Artık rahatsız edici kalıplar içerisinde tıkılıp kalmak istemiyordum. Üzerimdeki rahatsız edici kıyafetlerden kurtulmak istesem de oturduğum yerde o kadar mayışmıştım ki içtiğim alkolün de verdiği gevşeklikle ayakta zor duruyordum.

"Önden gitsem sorun olur mu?"

Başını kaldırıp kirli kadehleri topladığı tepsiyi tezgaha bıraktı ve bana döndü. "Onları bulabilir misin?"
Arka tarafta dediğine göre o kadar zor olmasa gerekti. "Elbette."

"Pekala, o halde git. Bu gece yeterince yoruldun zaten."

Oturduğum yerden usulca kalktım ve sessiz adımlarla mekanın çıkışına ilerledim. Zafir'in yanına gidersem onunla konuşmak zorunda kalır mıydım? Muhtemelen birçok şey sorardı. Peki ya eve gitsem? Annemler dönmüş müydü acaba?
Cam kapıyı itip dışarı çıkarken alayla güldüm. Dönselerdi eğer haberim olurdu, hem onlar öyle kolay kolay gelmezlerdi ki. Ararsam açmazlardı, çağırsam duymazlardı.
Yine çıt çıkmayan odamdaki yatağa girip sessizlikte uyuyamayınca televizyonun karşısında uyumak için belgesel kanalı arayıp durmak istemiyordum. Yalnız kalmak istemiyordum artık.

Esen rüzgar yüzünden saçlarım dağılmıştı. Bu sefer umursamadım. Gözlerimin önüne gelen tutamları geriye itme gereği bile duymadan yürürken soğuk hava yüzünden tüylerim diken diken olmuştu.

"Sana gece bittikten sonra benimle geleceğini söylemiştim."

Duyduğum sesle birlikte adımlarım durdu. Sokağın köşesine birkaç metre vardı. Arkamı dönüp bara baktığımdaysa yolun neredeyse ortasında duruyor olduğum için kaçacak bir yerimin olmadığı gerçeğiyle yüzleşmiştim.
Karşımdaydı. Timuçin'in dediğine göre Turgut Karanlı. Gece boyunca üzerime diktiği gözleri yüzünden hiçbir şeyi umursamadan ona haddini bildirmek için can atıyordum. Şimdi ise gözlük ya da başka bir engel yokken bunu kesinlikle yapacaktım.

"Beni gördüğüne sevinmemiş gibisin?"

Alayla güldüm. Bütün gecemi zehir eden hatta beni iğrenç hissettiren adamdı o. İçimdeki bütün öfkenin hesabını ona kessem kim beni suçlayabilirdi ki?

"Yerinde olsam yaklaşmaya bile cüret etmezdim."

"Bütün gece senden uzak durmama rağmen mi?"

Yüzümü ekşittim. Evli olduğunun ve benden kim bilir kaç yaş büyük olduğunun farkında mıydı? Yaşımda bir çocuğu bile olabilirdi. Bu kadar iğrençlik bir beden için fazla değil miydi?

UĞUR GETİRMEYEN BÖCEKLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin