STAY -59-

402 37 64
                                    

Biz geldik.

Bir önceki bölümü kaçırmış olabilirsiniz, yukarı kaydırıp ona da bakın.

Yorum ve vote atmayı unutmayın. İyi okumalar!














Thomas'tan

Gözlerim boş koltuğa kaydı tekrar. Saatler önce gitmişti ve neden geri dönmediğini anlayamıyordum. İçimde sebepsiz bir korku yeşermeye başlamıştı. Ona bir şey olmasından korkuyordum.

Vücudum acıya alıştığı için tepki veremiyordum artık. Her bir dikişin sızısını tek tek hissediyordum, yanıyordu ve ağrıyordu ama saatlerdir aynı acıyı çektiğim için alışmıştım. Bilmiyorum, belki de inlemekten sesim kısılmıştı ve ağlamaktan göz pınarlarım kurumuştu.

Bacaklarımın üstünde oturan Frank ile oyuncaklarıyla oynuyordum, kolumu kaldırabildiğim kadarıyla. Saçlarından öptüm nefes nefese. Başını kaldırıp her şeyden habersiz bana gülümsediğinde benim de dudaklarım kıvrıldı. Ona söz vermiştim ve şimdi tutuyordum sözümü. Bana ne kadar söylemeseler de bunların muhtemelen son olduğunun farkındaydım. Kalbimden başlayıp sol koluma ince sızılar yayılıyordu ve nefesim kesiliyordu. Sonunu tahmin edebiliyordum.

Annem saçlarımı okşadı bir kez daha. Belki de acılarıma tepki vermemin bir diğer nedeni annemin odada olmasıydı. Onun tek bildiği, böbrek nakline ihtiyacımın olduğuydu. Yeni doğum yapmış birine bu kadar acıyı yüklemek haksızlık olurdu. Ama artık aklıma bir şey takılıyordu. Ben birden ölünce, hiç beklemediği için daha fazla acı çekmeyecek miydi?

Gözlerim kapıya kaydı açılma umuduyla. Dylan hâlâ gelmemişti. "Tomma." Sesiyle başımı aşağı çevirdim. Kollarını bana uzatıp göğsüme sokulmaya çalıştığında gerilen dikişlerimle yüzüm buruştu ama yine de göğsüme yasladım onu, kollarını bana sarmasına izin verdim. Kollarımı minik bedenine sarıp başımı omzuna gömdüğümde kapı açıldı.

"Frank, abinin canı acıyor. Gel hadi." Babam belinden tutup onu kucağına alarak çektiğinde, benden ayrıldığı için üzgünce bana baktı. Nefes nefese başımı geriye yasladım tekrar. Babam yatağın kenarına oturdu. "Dylan nezarethaneye düşmüş. Ama dövdüğü çocuk şikayetçi değil, gelir birazdan."

Sorgulamadım, başımı salladım sadece. Kimi dövdüğünü, neden dövdüğünü ya da niye dayak yiyen çocuğun ondan şikayetçi olmadığını sormadım. O da söylemedi zaten. Abim annem ve Frank'i geri götürürken koltuğa oturdu ve benim dışımda başka bir yere dikti gözlerini. Bana bakamıyordu.

"Baba." İki gün sonra ilk kez baş başa kalmıştık. "Bana hiç bakmayacak mısın?"

Dolu gözlerini ellerine dikti. "Böyle olmasını istemedim."

"Gözüme bakıp söyle." dedim. Kaşlarım çatıldı. "Özür dileyeceksen de gözüme bakıp dile. En azından son günlerimde yapma bana şunu." Afallamış bir şekilde bana baktı.

"Bebeğim neden böyle..."

"Anlıyorum baba. Aptal mıyım ben?" Herkes yalan söylemekte çok usta olduğunu zannediyordu. Bir şey demedi. Dudaklarını birbirine bastırırken gözlerini kuruladı yavaşça. Titreyen elini uzatıp elimi tuttu.

"Özür dilerim." dedi gözlerimin içine bakarak. Tek elimi iki eliyle kavrayıp dudaklarına yaklaştırdı ve öptü. Gözlerinden düşen sıcak damlalar elime çarptı. "Ne olur affet beni. Çok özür dilerim. Özür dilerim..." Ağlamaları hıçkırıklara dönüştü. Elinden tutup onu kendime çektim, yatağın kenarına oturdu ve kollarımı etrafına sardım dikişlerimi umursamadan.

"Önemli değil." Başını omzuma yasladı ve durdurdu zar zor hıçkırıklarını.

"Sana yemin ederim ki çıkacaksın bu hastaneden. Evimize gideceğiz." Başını omzumdan çekti ve enseme çıkarttı elini. Babamın ağladığını ilk kez görüyordum. "Daha yaşayacağın çok şey var ve ben bunları yaşamadan gitmene izin vermeyeceğim. Söz veriyorum."

Başımı salladım ve ona güvendim. Şuana kadar verdiği sözleri hep tutmuştu, ölmeyeceksin diyorsa ölmezdim. İnat ederdi, bir şeyler çevirirdi ve sözünü her zaman tutardı. Babam öyle bir adamdı işte.

"Mezun olacaksın. Üniversiteye gideceksin." Yanağımdan öptü derince. "İşin olacak. Evlendiğini göreceğim, ailen olacak." Güldüm.

"Baba, çıkar aklından." dedim. Bir kadınla evlenmeyecektim. Dudakları kıvrıldı yavaşça.

"Hiç mi şans yok?" Olumsuz anlamda başımı salladığımda o da salladı ağır ağır.

"Tamam, Dylan ile evlendiğini göreceğim." Gülmek ne kadar canımı yaksa da güldüm. Ensemdeki saçlarımı okşadı, hayal kurmak ona da iyi gelmiş gibi duruyordu. Çünkü parlayan gözlerini görebiliyordum. "Mutlu olduğunu göreceğim. Yaşım elverdiği kadar, olgunlaşmanı izleyeceğim." Başımı salladım.

"Güzel olurdu." dedim sadece. Aklımda bir yerlerde söylediği şeyler canlanıyordu. Uzanamayacağım bir gelecek gibiydi ama güzel hissettirmişti. Hayal kurmak. "Tüm bunları..." Birden kesildi cümlem. Aklımda oluşan hayalin görüntüleri birden kesildi ve anında kayboldu. Kalbimin atışını son bir kez daha göğsümde hissettim ve giren büyük bir ağrı ile sol kolum hisssizleşirken kalbimin bir kez daha göğüs kafesime baskı yaptığını hissedemedim.

Babamın kaşları çatıldı ve odayı bipleme sesi doldurdu. Hızla elini yandaki kırmızı butona geçirdiğinde karıncalanan görüntüm ve göğsüme saplanan ağrı ile hiçbir tepki veremedim. Beni yatağa yatırdığı anda iki eliyle göğsüme aralıklarla bastırmaya başladı, yaptığı şeyi saniyeler sonra anladım. Kalp masajı. Kalbim mi durmuştu?

Odaya hemşireler doluştu. Endişeli yüzler üstümde dolaşıp sesler boğuklaşırken kıyafetimin üstünü kestiklerini makasın soğuk demirinden anladım. Yüzüme geçirilen oksijen maskesi ile ağırlaşmaya başladı göz kapaklarım. Hâlâ masaj yapan babama baktım. Acı yavaş yavaş uzaklaştı, elektroşok cihazını gördüm tüm etraf kararmadan önce.

Sonrası karanlık ve hissizlik doluydu. Ama artık canım acımıyordu.





















:(

sometimes all I think about is you [bxb] •dylmas [Tamamlandı]Where stories live. Discover now