KORKU DEHLİZLERİNDE- Bölüm 23

123 13 16
                                    

Gerçek Gecikmeyi Sevmez. 

                                                                                                L. Annaeus Seneca

Titreyerek gözlerimi aralarken yaşadığımız olayın rüya mı gerçek mi olduğunu idrak etmeye çalışıyordum. Sert zeminin üzerinde her yerim tutulmuştu. Hafifçe araladığım göz kapaklarımın izin verdiği kadarıyla gördüklerim bulanıktı. Hava da tuhaf bir rutubet kokusu vardı. Yattığım yer nemli olmalıydı ki üşüyordum. Ellerimden yavaşça destek almaya çalışarak doğrulmaya çalıştım. Görüşüm düzeldiğinde tuhaf bir mekanda olduğumu anlamıştım. Burası zindan gibi bir yerdi. Tarihi bir yer olma ihtimali de büyüktü. Yıkılmaya yüz tutmuş taş duvarların rengi içimi karartırken bize tuzak kuranların kim olduğunu merak ediyordum. Halim miydi? Hayır hayır o ölmüştü. Cesedi bile bulunmuştu? Yoksa babamın başka bir düşmanı mı vardı? Delirmek üzereydim bu insanlar benden ne istiyorlardı? Boğazım yırtılırcasına çığlık atmak istesem de yapamazdım, karşımda nasıl bir tehdit olduğunu bilmiyordum. Geldiklerinde bana ne yapacaklarını bilemezdim. En önemli sorunum Çınar'dı ona ne yaptıklarını bilmiyordum. Çınar'a zarar verdiklerini düşündükçe gözyaşlarıma mani olamadım. Kalkıp yüksek tavanlı mekanda bulunan küçücük pencereden sızan ışığa baktım. Demir  kapının ardına yürüdüm sonra, kapıyı kulpundan tutup çektim. Var gücümle çekmeye çalışsam da nafile, bir işe yaramıyordu. Artık başka çarem kalmamıştı. Bağırmaya başladım. "Çınaaaaaar. Sesimi duyuyor musun? Çınar ne olur ses ver iyi misin? "

Hiç ses yoktu. Dizlerimin üzerine çöküp ağlamaya başladım. "Çınar çok korkuyorum ne olur bana sesini duyur. Allahım ne olur Çınar'ı öldürmemiş olsunlar. " diye ağlarken sesim titriyordu. Yazın ortasında bedenimi saran bu üşüme hissi ile korkularımın bedenime zuhur eden rahatsızlığından bitkin bir halde yere uzandım. Çiftliğe geldiğim ilk günden beri aileme yaşattığım saçma sapan sorunların anlamsızlığı için kendime kızdım. Benim suçumdu. Her şey benim suçumdu. Aileme kavuşmuştum ve bunun tadını çıkarmak yerine beş yaşındaki bir çocuğun davranışlarını sergilemiştim. Mükemmel bir ailem olduğunu kabullenmek yerine onlarsız geçen yılların intikamını almaya çalışmış onları bilhassa kızdırarak kendileri gibi olmalarına ben mani olmuştum. Ne yapacaktım şimdi? Koluma baktığımda bilekliğimin olmadığını gördüm. Sonumun geldiği belliydi. Zaten bilekliğim olsaydı babamın beni kısa zamanda bulması gerekmez miydi? Almışlardı, bilekliğim yoktu hatta annemin aldığı kolye de yoktu. Karşımda çok profesyonel insanların olduğu belliydi. Üzerimde hiçbir takıyı bırakmamışlardı. Bu insanların benimle veya Çınar la ne derdi vardı? Gözlerimi kapatıp derin bir nefes almaya çalıştım. Ağır rutubet kokusuyla dolan genzim yanarken boğazım acıyacak kadar kurumuştu. Susuzluktan dilim damağıma yapışmıştı. Sadece beton bir zemin ve duvarların arasında çok fazla dayanmam mümkün değildi. Beni burada yavaş yavaş öldüreceklerini düşünmeden edemiyordum. İnsan en çok elinden bir şey gelmediğinde mi korkardı? Şimdi burada demir bir kapının ardında taş duvarların arasında evime ve aileme yıllarca hasret kalmış gibi özlem dolu ve pişmandım. Onları dinlemeliydim. Güçlü olmak için çalışmalıydım. Şimdi burada aciz bir şekilde beklemekten daha fazla şey yapıyor olabilirdim. 

Çaresizdim yere uzanıp gözlerimi kapattım. İçimden sessiz cümleler kuruyordum. "Geçecek bunlar Elya, sabret. Herkes sizi bulmak için seferber olmuştur şimdi. Sen Kartal Kaya'nın kızısın, sen tek başına kendi ayakları üzerinde duran o güçlü Simay'ın kızısın. Vazgeçemezsin. " Zihnimde kendimle yaptığım konuşma buradaki tutsaklığıma çare olmuyordu. Zihnimden geçen düşüncelerimle kendimi bile kandıramıyordum. Bir şelale gibi zihnimden akıp giden olumsuz senaryolar yüzünden kendime gelemiyordum. Ayak sesleri gelmeye başlamıştı. Sesler henüz uzaktan geliyor gibiydi. Korkuyordum saklanmak istesem saklanacağım bir yer yoktu. Ellerim ayaklarım bağlı değildi. Burası insanlığın unuttuğu bir tarihi kalıntı falan olmalıydı. Kendilerine güvendikleri için beni bağlamaya gerek görmemişlerdi. Ayak sesleri giderek yaklaşıyordu. Sanki tek bir kişiye ait olmadığı belliydi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Uyuyor numarası yapsam geri giderler miydi? Saçmalama aptal diye düşündüm kendi kendime uyanık kalmalı ve Çınar'a ne olduğunu öğrenmelisin. Nefesim korkudan kesilecekti, kapıya bakmak istesem de korkuyordum ama korkunun ecele faydası da yoktu. Korkuyla demir kapının açılmasını bekledim. Kilit açma sesi beni tedirgin ediyordu. Kapı gıcırdayarak açıldığında gördüğüm kişiyle şok geçirmiş gibi öylece kalakaldım. Karşımda bizim eve çalışmak için giren Yakup'un teyzesi Nergis vardı. Ben nasıl bir girdabın içine düşmüştüm ki, mutfakta çalışan o sessiz kendi halinde kadının burada ne işi vardı. Arkasındaki iri cüsseli adamlar onu da kaçırmış olabilir miydi? Zorlukla ayağa kalkmaya çalıştım. 

İLLÜZYON- Yeni HayatımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin